Geçtiğimiz hafta giriş yaptığımız yenilenebilir enerji, güneş veya dünyanın derinliklerinde oluşan ısı gibi kaynakları sürekli olarak yenilenen doğal süreçlerden elde edilir. Kaynağından elde edildiği şekilde doğrudan kullanılabilen (örneğin, güneş enerjisi ile çalışan aletler) veya enerjinin başka bir kullanışlı şekline dönüşütürülerek yararlanılabilen (örneğin, elektrik üretiminde kullanılan rüzgar türibinleri) yenilenebilir enerji türleri altında bugüne kadar güneş ve rüzgar enerjisinden bahsetmiştik. Bunlara ek olarak dalga ve gelgit, biyoyakıt ve biyokütle, jeotermal, hidrolik ve hidrojen enerji türleri de tartışmaya değecek kadar büyük önem taşıyor. Bir de okyanus akıntısı ve okyanuslardaki ısı etkisinden kaynaklanan yenilenebilir enerji kaynakları var. Bu kaynakların bazılarını elde etmek diğerlerine göre daha basit ve zahmetsiz olduğundan maliyetleri de daha düşüktür. Gelin yakından bakalım...
Yenilenebilir enerji kaynaklarından başta gelenlerden biri biyo (organik) yakıtlar. Fosilleşmiş organik maddelerden oluşan bu enerji kaynağı bitkilerden elde edilerek yakıta ve dolayısı ile enerjiye dönüşüyor. Günümüzde tohum, şeker ve sebze yağından ya da bunların karışımından elde edilmiş bioyakıtların kullanıldığı araçları dünyada yaygın olarak görmek mümkün.
Okula başlar başlamaz ilk ögrendiğimiz şeylerden biri bitkilerin ömürleri boyunca büyümek için fotosentez yaptığıdır. Bu süreç boyunca ortaya çıkan biyokütle doğrudan yakıt olarak veya biyoyakıtlar üretmek için kullanılılır. Tarımcılar tarafından üretilen biodizel, etanol, ve şeker kamışı, daha sonra içten yanmalı motorlar ve buhar kazanlarında kullanılır. Modern dizel araçlara da yapılabilecek çok küçük değişikliklerle bu araçlarda biodizel kullanmak mümkün. Biodizel kullanımı karbondioksit salınımını azaltmakla kalmaz, ayrıca karbonmonoksit ve birçok diğer kirleticilerin de emisyonunu büyük bir ölçüde azaltır.
Öte yandan etanol üretiminde mısır, mısır sapı, ve şeker pancarı kullanılır. E85 şeklinde adlandırılan yakıt içerisinde yüzde seksen beş (85%) etanol ve yüzde on beş (15%) benzin bulunur. Ford, Daimler Chrysler ve General Motors E85 benzin ve etanol karışımları kullanan “ensek yakıtlı” araba, kamyon ve minivanları üretmekte geç kalmadı. 1970’lerden beri ABD’den sonra dünyanın en büyük ikinci etanol üreticisi olan Brezilya’da artık sadece benzin kullanan hafif taşıt bulunmuyor. Bioetanol’a alternatif olarak geliştirilen biobutanol ise, yiyecek bazlı kaynaklardan üretilmediği ve etanola göre daha verimli olduğu için tercih edilmeye başlanıyor.
Genellikle ısı üretmek için doğrudan yanıcı yakıt olarak kullanılan katı biyokütlelerde akla ilk gelen katı atıklar veya odunlar. Çoğu biokütle çeşidi içerisinde enerji bulunur. Örneğin ineklerden elde edilen atık gübreler bile ineğin harcadığı asıl enerjinin üçte ikisini barındırır. Tabii unutmamak gerek ki, uzun yıllardır dünyanın her bir noktasında insanların ısınmak ve yemek yapmak gibi gereksinimlerini karşılamak için yaktıkları odun ve kömürler aslında küresel ısınmaya neden olduklarından, bu yakıtların kullanımı kontrol altına alınmalıdır.
Daha önce hiç bahsetmediğimiz bir yenilenebilir enerji türünden de bahsetmek istiyorum. Yeryüzünün kilometrelerce altındaki merkezinde bulunan erimiş kayalardan meydana gelen mağma kaynaklı jeotermal enerji, dünyadaki toplam enerji ihtiyacının yüzde bir (1%)’ini karşılıyor. Bu mağmadan çıkan ısı kuyular, yüzeydeki su kaynakları, veya kayalar vasıtası ile elde ediliyor.
Gelin bu işlemi biraz daha öğrenelim. Jeotermal kaynaklardan elektrik üretebilmek için yeraltındaki derin geçirgen kısımlara kuyular deliniyor. Herhangi bir sondajdan önce, jeotermal potansiyeli olan bölgelerin belirlenmesi için arama çalışmaları gerçekleştiriliyor. Bu çalışmalar sonucunda kuyular, hidrotermal güç kaynakları olarak görülen doğal sıcak su veya buhar içeren bölgelere yerleştiriliyor. Bugün piyasada “flash buhar”, “kuru buhar”, ve “ikili döngü” şeklinde adlandırılan üç farklı jeotermal elektrik santrali bulunuyor. Bu santrallerin türleri genellikle mevcut kaynak özelliklerine göre seçiliyor. Örneğin “flash buhar” türü santraller 182 Santigrat derecenin üzerindeki rezervuarlar için kullanılırken, “kuru buhar” yüksek basınca maruz kalan rezervuarlar, “ikili döngü” santralleri ise daha düşük sıcaklıktaki rezervuarlar için tercih ediliyor.
Çoğunlukla dünyanın merkezinden elde edilen jeotermal enerji bazı noktalarda diğerlerine göre yüzeye daha yakındır. Ancak jeotermal enerjiyi elde etmek için kurulması gereken tesisler oldukça masraflı olduğundan, jeotermal enerji gereken ilgiyi henüz görmedi. Bu enerjiden yararlanmayı bilen ABD, Filipinler, Meksika, İtalya, Japonya, ve Yeni Zelanda gibi ülkelerde jeotermal enerji ile ısıtılan sular binaları ısıtmak için pompalanıyor. California’nın San Francisco şehrinin 116 km kuzeyinde yer alan The Geysers, bugün dünya üzerinde 750 megavattan fazla üretim yapan en büyük jeotermal sitesidir.
Gelecek hafta yenilenebilir enerji yazı serisinin son kısmı olan hidroelektrik, dalga, gelgit, ve okyanus enerjilerine değineceğiz.
Çise Ünlüer (18 Kasım 2012)
ciseunluer@gmail.com
No comments:
Post a Comment