Arayın, Yeşil Hayatı Tarayın...

05/10/2012

GDO’nun Gerçek Yüzü




Geçtiğimiz hafta çevrenin ve doğal kaynakların korunması, enerji verimliliği ve tasarrufunun sağlanması, ve atık miktarının azaltılarak ekonominin iyileştirilmesini hedefleyen birçok projeden bahsettik. Ekonomik değeri sıfıra inen ve depolanmasından yok edilmesine kadar birçok sorun teşkil eden atıkların tekrar ekonomiye kazandırılması önemli olmasına rağmen ülkemizde yeterli ilgi görmeyen bir süreç.

Yüzde yirmi (20%)’sini pet şişe, karton, ve tenekeler gibi ambalajların oluşturduğu evsel atıkların kaynağında ayrılarak düzenli olarak toplanması gerekiyor. Atıkların kaynağında ayrılmasını sağlayarak bu güne kadar gayet verimli çalışan geri dönüşüm sistemlerini barındıran Avrupa ülkelerine yakından bakıldığında, halkın da kurulan sistemi sahiplendiği zaman başarı sağlandığı görülüyor. Türkiye Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın öncelikle İstanbul, Ankara, ve İzmir gibi büyük şehirlerde başlattığı bir çalışma kapsamında, evlerde biriken çöpler için “ikili toplama sistemi” şeklinde adlandırılan bir sistem kullanılacak. Buna göre, her eve dağıtılan sarı torbalara organik atıklar yerleştirilirken; karton, cam, ve plastik gibi atıklar da mavi torbalarda toplanarak geri dönüşüme gönderilecek. Aralarından geri dönüşümü mümkün olan tüm maddeler çıkarıldığında çöp depolama alanalarına giden miktarda büyük bir azalma olacağından zamanla yaşanan çöp alanları sorunlarının da giderileceği düşünülüyor. Bu proje sayesinde zamanla halkın da bilinçlenmesi ve belediyelerin de katılımıyla geri dönüşümün mümkün kılınması hedefleniyor.

Ülkemizde hergün artan hastalıkların esas kaynaklarından biri olduğuna inanılan tarım ilaçları üzerinde yapılan bir çalışmadan bahsetmek istiyorum. “Chlorpyrifosa”, meyve ve sebze gibi gıdalarda tarım ilacı olarak kullanılan bir madde. Bu ilaca yoğun bir şekilde maruz kalan 40 çocuğu 11 yıl boyunca izleyen bir araştırmaya göre, anne karnından itibaren bebeklerin önbeyin zararında küçülmeler, ilerleyen yaşlarda ise zihinsel yeteneklerinde çeşitli sorunlar gözlemleniyor. Beynin özellikle dikkat, duygu, dürtü kontrolü ve sosyal davranışlardan sorumlu bölgelerini çevreleyen zarın büzüştüğünü belirten çalışma, bu maddenin ayrıca çocukların beyninde cinsiyetle ilgili bölgelerde değişime neden olduğunu kaydetti. Beynin bazı bölümleri, normalde erkeklerde kadınlara göre daha büyük, bazıları ise daha küçük. Ancak bu ilaca maruz kalanlarda durum tamamen ters.

Tarım ilaçlarından bahsetmişken, GDO’lar hakkında yapılan ve sonuçları birkaç hafta önce açıklanan önemli bir araştırmadan bahsetmek istiyorum. Fransa’daki Caen Üniversitesi’nde yapılan ve Uluslararası “Food and Chemical Toxicology” dergisinde yayınlanan iki yıllık bir araştırmanın sonuçları, GDO’ların canlı sağlığı üzerindeki etkilerinin, bugüne kadar yapılan tüm kısa vadeli testlerden çok daha ciddi boyutlarda olduğunu gösterdi. Tüm dünyada büyük yankı uyandıran araştırma sonuçlarını tek cümlede özetlemek gerekirse: araştırma kapsamında GDO verilen klinik farelerinde çoklu organ büyümeleri, tümör ve kanser!

Biraz daha detaya girecek olursak, araştırmada genetiği değiştirilmiş mısırla beslenen farelerin daha genç öldüğü ve daha sık kansere yakalandığı tespit edilirken, bu tür mısırlarla beslenen dişi farelerin yüzde doksan üç (93%)'ünde meme tümörleri, erkek farelerin çoğunda ise böbrek ve karaciğer sorunlarına bağlı ölümler görüldü. Burda esas dikkat çekilmesi gereken bir diğer nokta araştırma süresi. Etkilerini anlamak için bugüne kadar hep üç ay gibi kısa süreli klinik testlerinden geçirilen GDO'ların zararlarının bu şekilde anlaşılamayacağı uzun süredir tartışılıyordu. Ancak çoğu ülkede sadece üç aylık klinik çalışmalarına dayandırılarak verilen GDO izinleri korkutucu boyutlarda. Çünkü son yapılan araştırmalara göre, dünyada GDO’lu tohum pazarının yüzde doksan (90%)’ını elinde tutan Amerikan şirketi Monsanto'nun ürettiği NK603 adıyla piyasaya sürülen genetiği değiştirilmiş mısır çeşidinin verildiği farelerde, 13. aydan itibarem tümör, kanser, organ büyümeleri gibi etkiler gayet net bir şekilde görülüyor. Yani GDO’ların gerçek etkisini anlamak için 3 ay gibi bir süre yeterli değil.

Bu araştırmadan sonra GDO'lu yemle beslenen tavuklara, ineklere mi üzülelim, yoksa onların ürünlerini tüketen insanlara mı üzülelim bilemiyoruz. İşin en korkunç yanı, ülkemize de ürünlerini gönderen Türkiye'de de bu mısır çeşidine ve  bu çeşidi içeren dört melez genetiği değiştirilmiş mısıra geçtiğimiz Kasım ayında izin verilmiş olması. Umut ediyoruz ki GDO tartışması, son araştırmanın sonuçlarıyla başka bir evreye geçecek ve simdiye kadar gözü kapalı GDO’ları onaylayanların gözü açılacak. Yapılan bilimsel araştırma sonuçları ışığında, bu izinlerin hemen iptal edilip, ithalatlarının da  acilen durudurulması gerekiyor. Aynı zamanda glifosat içeren, yani yabani ot ilaçlarına dayanıklı olması için geliştirilen GDO’lara verilen izinler de iptal edilmeli.


Çise Ünlüer (7 Ekim 2012)
ciseunluer@gmail.com

No comments:

Post a Comment