Arayın, Yeşil Hayatı Tarayın...

31/12/2010

Elektrikli Arabalar Çözüm mü?


Geçtiğimiz hafta bahsettiğimiz Better Place projesine yakından bakacak olursak, kurucusu ve CEO’su Shai Agassi 2020 yılına kadar dünyanın çok daha iyi ve yaşanacak bir yer olması için öncelikle petrol ve benzeri yakıtlara olan bağımlılığı azaltmak adına petrol kullanmadan çalışabilecek otomobillerin araştırılması için girişimlerde bulunuyor. Bunun için elektrikle çalışan, maliyeti mümkün oldukça düşük ve petrolle çalışan araçlar kadar güçlü olabilecek elektrikli arabalar araştırılıyor. Bu yolda karşılarına iki esas engel çıkıyor. Birincisi elektrikle çalışan araçların akülerinin çok yüksek miktarlara mal olması ve bu nedenden dolayı petrollü arabalara rakip çıkamamaları, diğeri ise akülerin tam dolduruldukları zaman bile bugünkü petrollü araçların bir depoyla yapacağı mesafenin ancak yarısını yapabilmeleri.

Bu sorunları ortadan kaldırmak için çalışmalar devam ederken, hükümet bu konuda destek çalışmalarına başlamış ve çıkardığı yeni yasalarla petrollü araçlara yüzde yetmiş iki (72%) vergi getirirken, elektrikli araçların satışından alınacak vergiyi yüzde on (10%)’a indirmiştir. Better Place projesi yasal olarak 29 Ekim 2007’de kurulmuş ve Nisan 2009’a kadar 400 milyon dolar kadar parayı ve birçok ülkenin desteğini bünyesinde toplamıştır.

Geleceğin tamamen elektrikli araçta olduğuna inanan Renault-Nissan CEO’su Carlos Ghosn, Shai Agassi’nin projesine destek göstererek şirket bünyesindeki elektrikli otomobil ve akü teknolojisini mevcut sorunları çözmek için ele alıyor. Bu plan çerçevesinde Renault 3 yılda 600 milyon dolar harcayarak değiştirilebilien pillerle çalışan arabaların 2011’de yollarda olmasını planlıyor. Renualt, Megane Sedan gibi şu an elinde olan modellerinin elektronik versiyonlarını benzinle çalışan arabaların fiyatları ile rekabet edebilecek şekilde piyasaya çıkaracak. Özet olarak, daha önce hayal gibi görünen elektrikli araçların yaygın seyahat aracı olma olasılığı, süratle gerçeğe yaklaştırılıyor.

Tamamı ile verimli çalışan bir sistem yaratma yolunda çözülmesi gereken esas problem benzin ile çalışan arabaların dolu depoyla 400-500 km yol gidebilmelerine kıyasla elektrikle çalışan arabaların dolu bir aküyle ancak 200 km yol aşabiliyor olmalarıdır. Öte yandan benzin depolarını doldurmak 5 dakika süren bir işlemken, akü değiştirmek daha zahmetli. Bu soruna gayet zekice bir yaklaşım getiren Better Place, cep telefonu operatörü modelini benimsemiştir. Buna göre, kendilerinden birkaç yıl asgari miktarda hizmet almayı garanti edince müşterisine en pahalı cep telefonunu bile bedavaya veren telefon operatörleri gibi, Better Place şirketi de belli bir süre asgari miktarda hizmet almayı garanti ettiği müşterilerine elektrikli araç aküsünü cep telefonu gibi bedavaya verecek.

Bu sistemi mümkün kılan en büyük yatırım ise kurulacağı ülkelerdeki karayol ağları üzerinde açılacak olan çok sayıda Better Place akü değiştirme istasyonlarıdır. Elektrikli araç kullanıcıları istasyona girdikten sonra otomatik bir aparat aracın altına girerek 5 cm kalınlığındaki akü plakasını sökecek, dışarı alacak ve dolusunu boşalan yere takacak. Tüm bu işlemlerin tamamlanması için gereken süre benzin doldurmaktan çok daha kısa bir süre olan tam tamına 65 saniye! Programın parçası olarak özel elektrik dağıtım şirketleri devletin desteğiyle tüm otoparklar ve yol kenarı parkmetrelere şarj etme prizleri yerleştirecek ve onlar da petrolsüz üretilen elektrik satışından para kazanma fırsatını bulacak. Better Place ülke geneline tamamı ile yerleşince tüm halkın ulaşım alanında petrole olan bağımlılığının ortadan kalkması planlanıyor. Projeyi İsrail’den sonra yürürlüğe geçirmeyi planlayan Danimarka’da ise, Dong Energy şirketiyle ortak bir girişimle bu proje için yeni sermaye bulduktan sonra ülkenin elektrikli otomobil şarj ağıyla donatılması gerçeğe dönüşüyor.

Elektrikli arabalar bugün kullandığımız fosil yaktılarla çalışan arabalar gibi havayı kirletmiyor ve atmosfere karbondioksit salımını önlüyorlar. Bu iyi birşey gibi duyuluyor, değil mi? Ne yazık ki elektrikli arabaların da bazı çevresel dezavantajları var! Eğer doğayı korumak adına “yeşil” bir adım atarak fosil yakıtlardan vazgeçmek ve elektrikli arabalara yönelmek istiyorsanız, bu yolda düşünülmesi gereken iki esas etken vardır. Birincisi bu arabalarda kullanılan bataryaların nerde ve hangi şartlarda üretildiği ve kullanım ömrünü tamamladıktan sonra çevreye zarar vermeden nasıl elden çıkarılacağıdır. Bir diğer etken ise arabalarda kullanılacak elektrik kaynağıdır. Bu arabaların çalışması için ihtiyaç duydukları elektik enerjisinin nasıl elde edilebileceğini hiç düşündünüz mü? Çünkü bu kaynak elektriği elde etmek için kömür yakan bir santral olabilir. Ancak durum böyle olsa bile elektrikli arabalar benzinle çalışanlardan çok daha verimli çalıştıklarından çevreye daha duyarlıdırlar.

Elektriğinin çoğunu hidroelektrik barajlarından veya nükleer santrallerden elde eden Kanada ve Fransa gibi ülkelerde bu durum doğal olarak daha avantajlıdır. Zamanla dünyanın yaşayacağı enerji sıkıntısını sadece yenilenebilir enerji kaynakları ile çözebileceğimizi düşünürsek, bu kaynaklardan elde edilecek enerji ile çalıştırılan arabaların gelecekte insanlığa daha cazip çözümler sunacağı kesin!

Gerçek anlamda doğaya duyarlı olmak istiyorsanız, benzinli veya elektrikli farketmez, tüm araçlardan daha çevre dostu bir çözüm var – o da SİZSİNİZ! İşe her gün kendi gücünüzü kullanarak yürüyebilir, daha uzun mesafeleri bisikletle aşabilirsiniz. Bu opsiyonlar herhangi bir araç kullanımından çok daha sağlıklı ve inanın daha eğlencelidir! Bazılarımız için yürümek veya bisiklete binmek zor olabileceğinden, bir sonraki en iyi ulaşım metodu olan toplu taşımacılığı bir düşünün. Göreceksiniz ki bu dünya için yapabileceğimiz o kadar şey var ki, bu daha bir başlangıç!



Çise Ünlüer (2 Ocak 2011)
ciseunluer@hotmail.com

24/12/2010

Elektrikli Arabalar - 2


2010 yılının Aralık ayında piyasaya çıkması beklenen Nissan LEAF (Leading, Environmentally friendly, Affordable, Family Car) dünyanın ilk tamamı ile elektikle çalışan ve sıfır emisyona neden olan beş kapılı aile arabası olarak tasarlanmıştır. Amerika Birleşik Devletleri Çevre Koruma Ajansı, Nissan LEAF’in enerji tüketimini 100 milde 34 kWsaat (765 kJ/km) olarak belirlemiştir. Bundan once 2009 yılının Haziran ayında BMW, elektrikle çalışan Mini E model arabasını Amerika ve İngitere’de kullanıma sunmuştu.

Otomotiv sanayii sektöründe gelişen teknolojileri yakından takip eden Türkiye, ilk yerli üretim elektrikli arabasını 2012 yılında kullanıma sunmayı planlıyor. 7 saatlik şarjla 300 kilometrenin üzerinde yol yapabilecek olan bu otomobil, 100 kilometre hızın üzerine çıkabilecek. Tam anlamıyla piyasaya sürülmeden fabrikalarda, tesislerde, otellerde ve parklarda kullanılabilecek şekilde üretilen elektrikli arabalar, sessiz olmaları, egzoz gazı salmamaları ve ekonomik olmaları nedeniyle tercih görerek yük ve insan taşımada kullanılabiliyor. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK)’ndan alınan bilgiye göre elektrikli arabaların ihtiyaç duyacağı akü şarjı istasyonlarının yaklaşık beş yıl içerisinde ülkenin çeşitli yerlerine yerleştirilmesi bekleniyor. İşi kolaylaştıran bir başka faktör ise mevcut benzinliklere akü şarj bölümü eklenmesi için kanunlarda herhangi bir değişikliğe gerek olmaması. Bugün Türkiye'de hem benzin hem elektrikle çalışan hibrid otomobiller bulunmasına rağmen tamamen elektrikle çalışanlar henüz kullanımda değil.

Uluslararası denetim, vergi ve danışmanlık şirketi PricewaterhouseCoopers'in (PwC) hazırladığı Araba Sektörünün Küresel Görünümü - 2009 (Global Automotive Perspectives - 2009) raporuna göre, yeni ve köklü araba üreticilerinin piyasaya sürdüğü sadece elektrikle çalışan veya hibrid arabaların sayısı artarken, bu alanda yapılan yatırımlarla birlikte elektrikli arabalarda büyüme potansiyelinin artacağına kesin gözüyle bakılıyor. Ancak elektrikli arabalara olan talebin artması birçok farklı faktöre bağlı olduğundan, sektörün bu alanda ilerlemesinde teknolojinin ne kadar önemli bir etkisi olacağı konusunda bazı belirsizliklerin mevcut olduğu da kaçınılmaz bir gerçek.

Aynı raporda, 2020 yılında sadece elektrikle çalışan arabaların, tüketici maliyetini düşürerek ve Ar-Ge yatırımlarını sürdürerek toplam araba sayısının yüzde 2 ile 5 (2-5%)’ini karşılayacağı belirtilmiştir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken bir unsur ise elektrikli arabaları tercih eden tüketicilerin benzinli arabalara kıyaslandığında aracın türüne bağlı olarak 7 bin ile 20 bin dolar arasında değişen yüksek maliyetleri karşılamak durumunda olduklarıdır. Bu fiyat farkı esas olarak aracın bataryasını oluşturan lityum ve grafit gibi ham maddelerden kaynaklanmaktadır. Ancak, elektrikli arabaların yüksek araba maliyetini çok çabuk amorti edebilecek ve bu arabalara olan talebi artıracak olan esas unsur petrol yerine elektrik kullanılarak sağlanacak olan tasarruftur.

Elektrikle çalışan arabalar tamamı ile batarya takımının sağladığı sürüş mesafesine bağlı çalıştığından, elektrikli bir aracın temel parçaları arasında en büyük sınırlamayı getireni, kısa batarya ömrüne bağlı olarak sürüş mesafesinin sınırlı olmasıdır. Bu sorunu çözmek için, daha güçlü ve uzun mesafelerde daha etkili olacak bataryalar geliştirmek adına çalışmalar devam etmektedir. Araba sektörünün değişen coğrafyasına bağlı olarak elektrikli araba alanında şu an gerçek anlamda “lider” pozisyonuna konulabilecek bir ülke yok. Ancak Çin gibi ülkeler, yatırımlarını içten yanmalı araba üretimine yaparak bu konuda diğer ülkelere rakip çıkmak yerine yerine sera gazları emisyonlarının kontrol altına alınması açısından tek çözüm olan ve yakın gelecekte büyük talep göreceğini düşündükleri elektrikli arabalara yönelmektedirler.

Günümüzde yetersiz altyapının elektrikli arabaların hızlı bir şekilde yayılmasını engellemesine rağmen, elektrikle çalışan arabalar, karbon emisyonuna neden olmadıkları için, araba üreticilerini bekleyen katı emisyon düzenlemelerine dair yasalara uymalarını mümkün kılacak en etkili çözüm olarak görülmektedir. Bu teknolojinin gerçeğe dönüştürülmesi yolunda İsrail ve Danimarka gibi ülkelerde gerçekleştirilen “Better Place” gibi altyapı projeleri, sürücülerin elektrikli arabalarını hızlı bir şekilde şarj etmelerini sağlayabilmektedir. Bu girişimler henüz belirli miktarlarda başarılı olmuş olsalar bile geniş ölçekli bir şarj istasyonu ağının tamamı ile gerçeğe dönüştürülmesinin büyük bir maliyeti de beraberinde getireceğini unutumamak gerekir.



Çise Ünlüer (26 Aralık 2010)
ciseunluer@hotmail.com

18/12/2010

Elektrikli Arabalar - 1


Her sabah uyanıp hazırlanıyor, işe gitmek üzere arabalarımıza atlıyoruz. İş dönüşü biten benzini yenilemek için petrol istasyonlarına yöneliyoruz. Bu rutinin bir gün bozulacağını ve ihtiyaç duyduğumuz yakıtlara artık ulaşamayacağımızı düşünün. Hayat o zaman nasıl olurdu?

Kömür, petrol ve doğalgaz gibi yakıtlardan oluşan fosil yakıtlar yoğunlaştırılmış enerji kaynağı olarak yeraltından çıkarılır ve nakledilir. Fosil yakıtlı santrallerden yılda yüksek miktarlarda kükürt ve azotoksit gibi kirletici maddeler atmosfere yayılır. Kükürt ve azotoksitler, bitkilerin, nehir ve göllerdeki balıkların ölümüne sebep olan ve metal sanayi ürünlerine zarar veren asit yağmuruna yol açar. Bunlara ek olarak azotoksit, biyosferi ultraviyole ışınlardan koruyan ozon tabakasının incelterek insan sağlığı, ekolojik sistem ve dolayısıyla ekonominin büyük zarar görmesine neden olur.

Endüstriyel alanda, elektrik üretiminde ve ulaşımda yaygın bir şekilde kullanılan fosil yakıtların yanması ile güneşten yere ulaşan ve tekrar yükselen ışınlar dünyaya geri yansıyarak atmosferik sera etkisine yol açan karbondioksit salımı gerçekleşir. Bu miktar, 1990 yılında 0.6 milyar ton olarak belirlenmişse bile, 1998 yılında 5.5 milyar ton’a kadar ulaşmıştır. Türkiye’de fosit yakıt kullanımınından dolayı havaya salınan karbondioksit miktarı 2005 yılında 410 milyon ton, 2010 yılında ise 550 milyon ton olarak hesaplanmıştır.

İnsanların dünya üzerinde gerçekleştirdikleri aktivitelere bağlı olarak karbondioksit ve benzeri sera gazlarının atmosferdeki miktarlarının artması, bölgesel yağışlarda belirgin farklılık, deniz yüzeyinin 10-20cm arasında yükselmesi, hava ve okyanusların uzun süreli ortalama sıcaklığında artışlar, tropik bölgelerde buharlaşmanın artması ve buzulların erimeye başlaması gibi değişikliklere yol açmaktadır.

Fosil yakıtları kullanımının doğa ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkisi düşündüğümüzden çok daha fazla. Bunların en iyi bilinenleri iklim değişikliği, hava kirlenmesi, oksijen azalması, asit yağmurları, ozon tabakası delinmesi, ve petrol savaşları olsa da; fosil yakıtlardan dolayı havaya yayılan diğer gaz ve parçacıkların solunum yolları hastalıklarına, kanserlere ve erken ölümlere sebep olması ve termik santrallerin bazı nükleer tesislerden daha fazla radyoaktivite yayması da başlı başına bir sorundur. Bu yüzdendir ki fosil yakıtların mevcut rezervlerinin bitiyor olması insanlığın yıllardır kendi kendini zehirlemesinin sonu olabilir.

Azalan fosil yakıtları yenilenebilir enerji kaynaklarının ön plana çıkmasına fırsat yaratırken, yaygın olarak kullanıldıkları alanlarda alternatif tasarımların geliştirilmesini de mümkün kılmıştır. Bu yeniliklerin en güzel örneklerinden biri elektrikle çalışan makine ve bataryalardır. Güncel teknolojiyi en iyi kullanıma sokan alanlardan biri olan otomotiv sanayi sektörü, bu alanda üstüne düşen görevi yapmak adına elektrikli araç üretimine geçmiştir. Benzinin yanında elektrikle de çalışan otomobillerin yollara çıkmasının ardından tamamen aküyle çalışanlar ise yakın bir gelecekte insanların hizmetine sunulacak. Bu durumun akaryakıt istasyonlarının çehresini değiştirmesi beklenirken, planın ilk aşamasında benzin pompalarının yanında elektrik pompaları da bulunacak.

Elektrikli arabaların geçmişine biraz bakacak olursak, 19. ve 20. yüzyıllarda benzinin sağlayamadığı konfor ve kullanım kolaylığını kullanıcılarına sundukları için elektrikli arabalar tercih görmeye başlamışlardır. Ford gibi büyük şirketlerin de katkısıyla zamanla gelişen petrol altyapısı sayesinde benzinle çalışan arabaların üretim maliyetleri düşmüş, bu da satış fiyatlarına yansımıştır. Zaman içerisinde petrol ile çalışan arabalar elektrikli arabaların yaklaşık yarı fiyatına satılmaya başlanınca bu durum elektrikli arabalara olan talebin küçümsenemeyecek bir düşüş yaşamasına neden olmuştur. Bunun sonucu olarak 1930 yılına gelene kadar elektrikli arabalar Amerika başta olmak üzere tüm önemli marketlerden çekilmek zorunda bırakılmıştır.

Ancak zamanla gelişen çevre bilincine ve fosil yakıtların dünyada bilinen miktarlarının bitmekte olmasıyla yaşanan fiyat dengesizliklerine bir de benzinli otomobiller için gereken yakıtı tüketicinin karşılama yeteneğinin azalması da eklenince, elektrikli arabalara olan ilgi artmıştır. Araba sektörünün dünya genelinde 8 milyar ton ile küresel ısınmanın en büyük nedeni olan karbon emisyonunun yüzde onbeş (15%)'inden sorumlu olması, yenilelenebilir enerji kaynaklı alternatif çözümlerin daha cazip bir şekil almasını desteklemiştir. Bu fikrin insanlara sunduğu çevre duyarlı seçenekler bir kenara, yüksek başlangıç maliyetine rağmen bakım ve çalıştırma maliyetlerinin düşük olması ve gelişmiş ülkelerdeki hükümetlerin karbon emisyonlarının azaltılması ile ilgili çıkarmak üzere oldukları katı yasalar elektrikli arabalara olan talebi yükseltmeye yetmiştir.

Önümüzdeki hafta elektrikli arabaların bilinen örneklerine değinerek bu teknolojinin gelişimi ve yayılması için gerekli altyapıdan bahsedeceğiz.


Çise Ünlüer (19 Aralık 2010)
ciseunluer@hotmail.com

08/12/2010

Kış Aylarında Üşümemek İçin


Günlük hayatta enerji tasarrufu yapabileceğimiz birçok alan var! Bunların başında ev ve işyerlerimizde kullandığımız ısıtıcılar ve aydınlatmada yapılacak olan basit ayarlamalar sayesinde ihityaç duyulan enerji miktarının büyük ölçülerde azaltılması gibi önlemler gelmektedir. Gelin daha yakından inceleyelim...

Yaklaşan kış ayları ile birlikte bulunduğumuz ortamları ısıtma ihtiyacımız artacaktır. Buna kısalan günler de eklenince kullandığımız aydınlatma miktarının da artacağını düşünürsek, bu anlarda alacağımız basit ama bir o kadar etkili önlemlerle bu kış gelen elektrik faturalarımız üzerinde düşündüğümüzden fazla kontrol elde edebiliriz. Peki bunu başarmak için ne gibi önlemler almak gerekir?

İlk adım olarak, bulunduğumuz ortamların ortalama sıcaklığının 20 dereceden fazla olmamasına özen göstermeliyiz çünkü bina içerisinde sıcaklığı 1 derece düşürme yüzde beş (5%)’lik yakıt tasarrufuna neden olur. Sadece kullandığımız alanları ısıtarak ihtiyacımız olmadığında ısıtıcıları çalıştırmamak gerekir. Boş alanları ısıtmanın israftan başka birşey olmadığını unutmayarak, hafta sonları veya tatil günleri evimizden ayrılıyorsak, ısıtıcının veya radyatörümüzün vanasının kapalı olduğundan emin olarak gereksiz harcamalardan kaçınabiliriz.

Bulunduğumuz ortamlarda sıcak hava hareketini önlememek ve ısınma amaçlı gerekenden fazla enerji harcamamak için ısıtıcı veya radyatörlerin önüne kesinlikle eşya koymamalıyız. Pencerelerimizden güneş çekildiği zaman ısının kaçmasını önlemek için perdelerimizi kapatmak önemlidir çünkü kapalı ve uygun perdeler, pencerelerden ısı kaybını yüzde yirmi beş (25%) oranında önleyebilir. Ancak perdeler radyatörlerin üzerini örtmemelidir.

Kış aylarında dış kapı ve pencereleri rasgele açmamalı ve açtığımız zaman hemen kapatmayı unutmamalıyız. Soğuk aylarda pencereye güneş ışınları değdiği zaman perdeleri açmak güneş enerjisi ile evlerimizin ısınmasına yardımcı olur. Güneş çekildikten sonra perdelerin kapatılmasıyla istenmeyen ısı kaybı önlenmiş olur.

Radyatör bağlantı borularının su sızdırıp sızdırmadığını kontrol etmek sızıntıların hemen tamir ettirilmesi için etkili bir yöntemdir. Gündüzleri odaları havalandırmak istediğimizde tüm pencereleri aynı anda açmak, yarım saat havalandırdıktan sonra tekrar hepsini kapamak ve bu esnada ısıtıcıyı çalıştırmamak gerekir.

Kış aylarında enerji kaybını engellemek açısından büyük önem taşıyan gerekli yalıtımı sağlamak için evlerimizdeki pencerelerin camlarını mutlaka çift cam yaptırmalı, tüm dış kapı ve pencereleri hava sızdırmaz hale getirmeliyiz. Güneşli havalarda pencerelerimizi temizlemek evlerimizin ısınmasına yardımcı olur. Isıtıcıların evdeki enerjinin yüzde kırk beş (45%)’ini tükettigini akılda bulundurarak gerekmediği zamanlarda ısıtıcıların kapalı olduğundan emin olmalıyız. Kış aylarında radyatörlerin üzerine herhangi bir malzeme kesinlikle koymamalı, radyatörlerin üzerinde çamaşır kurutmaktan çekinmeliyiz. Soguk kış aylarında odalarda çamaşır kurutmak odalarımızın zararlı ve toksik gazlarla dolmasına neden olabilir. Son olarak, ev veya apartmanlarımızdaki koridorları ısıtmaya gerek olmadığından koridorlardaki radyatörlerin kapalı olması doğru olacaktır.

Soğuk zamanlarda enerji sarfiyatını önlemek için ilgilenilmesi gerekilen bir diğer önemli alan su ısıtıcılarıdır. Sıcak su tankına dokunduğumuzda bir sıcaklık hissediyorsak, bu, termosifonumuzun çevresini yalıtmamız gerektiği anlamına gelir. Bu işlem sayesinde yüzde on (10%) enerji tasarrufu sağlamış oluruz. Bunun yanında, su tesistındaki sızıntılar tamir edilmeden bırakılırsa, bu sızıntılar yılda tonlarca suyun ve enerjinin israf edilmesine neden olur. Su ısıtıcılarını sıcak ev içerisinde su kullanılan yerlere yakın kurmak suyun istenilen yere gelinceye kadar soğumasını engeller. Isı kaybını azaltmanın bir diğer yolu ise sıcak su borularını yalıtmaktan geçer.

Banyo yapmak yerine duş almayı tercih ettiğimiz takdirde yüzde otuz (30%) daha az su kullanmış oluruz. Banyo yaparken ayarlanabilir aeratörlü duş başlığı kullanmak su sarfiyatını engellemek açısından önemlidir çünkü bu duş başlığı dakikada en fazla 9-12 litre su tüketirken diğer başlıklar 25-30 litre su tüketir. Böylece 5-6 dakikalık banyo esnasında 50-100 litre sıcak su ve benzer oranda enerji tasarrufu etmiş oluruz. Banyodaki kullanılımına ek olarak mutfaktaki belirli ihtiyaçlar için de sıcak suya gereksinim duyulur. Ancak unutmamak gerekir ki, yiyecekleri temizlerken ve kirli kapları çalkalarken sıcak su yerine soğuk veya ılık su kullanmak yeteridir. Mutfakta gerçekleştirdiğimiz işlemler boyunca gerekli sirkülasyonun en verimli şekilde sağlanması için havalandırıcıları yalıtmak gerekir.

Fazla miktarda enerji tüketen yalıtımsız eski su ısıtıcılarımızı iptal ederek bunların yerine yüksek verimli ve yalıtımlı su ısıtıcılarını tercih etmek mantıklı bir yaklaşımdır. Su ısıtıcılarını boş veya yarı dolu iken çalıştırmak ısıtıcıya zarar vereceğinden, kullanmadan önce ısıtıcının dolu olup olmadığını kontrol etmek önemlidir. Isıtıcının üzerindeki sıcaklık veya basınç tahliye vanası evlerimizin ve ısıtıcımızın zarar görmesini önler. Su ısıtıcısının termostatını banyo ve mutfaktaki işler için uygun olan maksimum 50 dereceye ayarlamak yeterlidir.

Su ısıtıcımızın dibinde zamanla tortu oluştuğunu unutmayarak, yılda bir veya iki defa 5 litre tortulu suyu dren etmeliyiz. Isıtıcıyı kullandığımız süre boyunca kesinlikle sert su tercih etmemeli, tatil günleri evden ayrılmadan önce ısıtıcıları mutlaka kapatımalıyız. Su ısıtıcısı satın alırken verimli ömür maliyetini hesaplamak en iyi kararı vermemizde yardımcı olacaktır. Bunu gerçekleştirmek için, ısıtıcının satın alma fiyatının üzerine, yıllık enerji maliyeti, tahmini ömür ve iskonto faktörünün çarpımından ortaya çıkan sayı eklenir. Bu denkleme göre doğru ısıtıcı seçiminde en önemli faktör ısıtıcının yıllık enerji maliyetidir.


Çise Ünlüer (12 Aralık 2010)
ciseunluer@hotmail.com

03/12/2010

Adı Küçük Ama...



Günün sonunda hepimizin geleceğe dair endişeleri var. Her ne kadar herkesin kendine göre bir yorumu olsa da, kimse geleceği tam olarak kestiremiyor. Sorunlarımızı görmezden gelmek ya da karamsarlığa kapılmanın bir sonuç getirmeyeceği ortada. Ancak yapabileceğimiz birşeyler olması insanın içini biraz da olsun rahatlatıyor...

Dünyanın içerisinde bulunduğu durumun hepimizin farkında olduğunu düşünecek olursak, her birimizin hayatında yapacağı küçük değişiklikler günün sonunda çevreye verdiğimiz zararı azaltmakta büyük rol oynayabilir.

Her alanda olduğu gibi bilinçsizce atılan her adım yarardan çok zarar getireceğinden elimizdeki problemi çözme yolunda atılacak ilk adım bilgi edinmektir. Çevreye verdiğimiz zararı anlamak için önce doğanın kendisini tanımak, temel özelliklerini kavramak gerekir. Doğayı yakından tanımanın en güzel yolu onunla bütünleşerek, kendimizi onun parçası olarak görmektir. İnsanlığın devamı birebir doğanın varlığına bağlı olduğu için çevrenin özenle korunması kaçınılmazdır.

Çevreye verilen zarar açısından incelenmesi gereken alanları şöyle ayırabiliriz: ulaşım, enerji, su, gıda, atıklar, ve kişisel seçimler. Ulaşım amaçlı kullandığımız araçlar yarattıkları kirlilik sayesinde çevreye büyük zarar vermenin yanında alıştığımız konforlu hayat çerçevesinde vazgeçilmesi zor bir seçenek teşgil etmektedirler. Ancak bu alanda küçük adımlar atarak bu zararı biraz da olsa azaltmak mümkün. Hergün olmasa bile arasıra toplu taşımayı kullanmak, gideceğimiz kısa mesafelerde yürümenin veya bisiklet kullanmanın ne kadar kullanışlı ve zevkli bir aktivite olduğunu keşvetmek gibi...

Biraz düşündüğünüzde bunların hiçbirinin mantkıksız olmadığını göreceksiniz. Başka bir alternatif, aynı yerde çalıştığınız iş arkadaşlarınızla birlikte farklı araçlar kullanmak yerine aynı arabada işe gitmeyi deneyin. Bu sayede hem enerji tasarrufu yapmış olur hem de eğlenceli sohbetlerin gerçekleşebileceği yolculuklara fırsat yaratırsınız! İş amaçlı yurt dışına gitmeniz gerekiyorsa ilk opsiyon olarak internet üzerinden skype veya benzeri programlarla haberleşmeyi deneyin. Sürekli bir şekilde gelişen teknoloji sayesinde artık dünyanın diğer ucundaki yakınlarımız veya iş arkadaşlarımızla canlı bir şekilde görüntülü görüşmeler yapmak mümkünken ne diye yüksek karbon salınımı açısından kötü bir tercih olan uçak yolculuklarına saatlerce tahammül edelim? Özellikle kısa iş toplantıları için başka ülkelere uçmak yerine görüşmemizi oturduğumuz yerden internet üzerinden çözmek hem daha rahat hem de gerçekten çevreci bir yaklaşım!

Günümüzde tüm ülkelerin odak noktasını oluşturan en “sıcak” tartışma konularından biri enerji! Sürdürülebilir bir yaşam için enerji alanında geliştirilmiş ve halen üzerinde çalışılan o kadar bir yenilik var ki, yeter ki gözlerimizi bu fırsatlara açalım! Örneğin ülkemizin bulunduğu konumdan dolayı tamamen avantajımıza olabilecek olan güneş panellerinin kullanımı, sayıları sürekli bir şekilde artan rüzgar türbinleri, ve diğer birçok yenilenebilir enerji kaynağının ülkemizde yaygın bir şekilde kullanımının artmasının getirilerini düşünebiliyor musunuz? Bunların yanında, kişisel anlamda alabileceğiniz basit birçok önlem arasında dışarı çıkarken ışıkları kapatmak, enerji tasarrufu sağlayan ampüller ve gereçler kullanmak, evinizi yalıtmak, enerji tüketiminizin miktarına dikkat etmek gibi aktiviteler gelmektedir.

Daha önce üstüne basa basa belirttiğimiz ve çoğumuzun farkında olduğu ülkemizin ve dünyanın en büyük sorunlarından biri olan su sıkıntısı çok büyük bir ekolojik sorun. Bu nedenle temiz içme suyunun ne kadar değerli olduğunu unutmayarak en etkin şekilde kullanma zorunluluğumuz var. Kullandığımız her damla suyun filtrelenmesi, temizlenmesi ve ulaştırılması için de fosil yakıt salınımı yapıldığını aklımızda tutarak, suya tüm ihtiyaç duyduğumuz alanlarda mantıklı davranmanın hem bizim hem de gelecek nesillerin devamlılığı için kritik bir önem taşıdığının farkında olmalıyız. Bu alanda kolay alınabilir tedbirler arasında su tasarrufu sağlayan duş başlıkları kullanabilir, diş fırçalarken musluğu kapalı tutabilir, ve bahçe işlerinde kullanmak için yağmur suyunu biriktirebiliriz.

İnsanoğlunun sağlıklı bir hayat sürebilmesi için gerekli olan yemek ihtiyacının çevre üzerinde ne kadar büyük bir etkisi olduğu ilk başta belli olmayabilir. Küresel gıda endüstrisi ürünlerini dünyanın her bir noktasına gönderdikçe, tarımsal üretim çok daha yoğun bir hal almaktadır. Bu durumun yerel üreticiler üzerindeki olumsuz etkisi malum. Her gün sofralarımıza ulaşan yiyeceklerdeki çeşitliliği arttırmak ve sağlıklı yeme alışkanlıkları benimsemek istiyorsak yerel, mevsimsel ve organik ürünleri tercih etmeli ve daha az et tüketmeliyiz.

Sürdürülebilir yaşam alışkanlıkları aşılama yolunda bir engel teşgil eden atıklar, geri dönüşüm alışkanlıklarının yaygınlaşması ile yeşil duyarlılık sağlayarak çözülemeyecek bir sorun değil. Esas anlamda çevreye duyarlılık, çöpe atılan her öğenin, onun üretimine ve ulaştırılmasına harcanan enerji ve diğer kaynakların da boşa harcanması anlamına geldiğini bilmeyi ve bunun bilincinde hareket etmeyi gerektirir.

Çöpe atılan tüm malzemeler geri dönüştürülecek veya toprağa gömülerek depolanacak olsalar bile, işlenmesi ve yok edilmesi için yine fazladan enerji ve diğer kaynaklar harcanmaktadır. Bu durumda “az kullan, yeniden kullan ve geri dönüştür” şeklinde kısa ve öz bir şekilde en duyarlı yolu gösteren yeşil sloganın doğruluğu halen ve her zaman geçerli. Mutfakta çıkan atıklarımızın bir kısmını gübre olarak kullanabilir, evlerimizde artık ihtiyaç duymadığımız eşyaları yurtdışında bayağı rağbet görmüş Freecycle ve Ebay gibi internet siteleri aracılığı ile ihtiyaç duyan insanlara ulaştırarak elden çıkarabiliriz.

Günün sonunda, dünyamızı gelecek nesiller için yaşanılası bir yer haline getirme yolunda yapılacak o kadar şey var ki! Yeter ki isteyelim...


Çise Ünlüer (5 Aralık 2010)
ciseunluer@hotmail.com