Arayın, Yeşil Hayatı Tarayın...
01/05/2010
Atıkların Ortadan Kaldırılması
Ne kadar çok alışveriş yaparsak yapalım aynı oranda mutlu olmadığımızın farkında mısınız? Her sıkıntı veya mutluluğumuzda kendimizi alışverişe verir olduk! Daha önce hiç olmadığı kadar çok şeyimiz olmasına rağmen yapılan anketlerin sonucunda görmekteyiz ki, ulusal mutluluk endeksi aslında düşüyor. İlgiçtir ki bu mutluluk endeksi tüketim çılgınlığının patladığı dönemde düşüşe geçmiş, alışverişin beklenen mutluluğu getirmediğini bir daha kanıtlamıştır.
Peki bunun nedeni tam olarak nedir? Düşündüğümüzde daha fazla eşyamız olmasına rağmen kendimizi gerçekten mutlu edecek şeyler için çok daha az zamanımız var. Çalıştığımız zaman dışında ailemiz, arkadaşlarımız, ve kendimiz için boş zamanı yaratmak dünyanın en zor işlerinden biri oldu. Peki ilk fırsatta bulduğumuz boş zamanda yaptığımız iki ana aktivite nedir biliyor musunuz? TV seyretmek ve alışveriş yapmak!
Modern insanın günlük programını inceleyecek olursak ne kadar bir gülünç bir durumda olduğumuzu anlayabiliriz. Hafta içi çalışan insanlar olarak günün büyük bir çoğunluğunu işte ve işe gitmek ve eve geri dönmek için yolda geçiririyoruz. Eve döndüğümüzde yorgun halde yeni aldığımız koltuğa çöküp televizyon seyrederiyoruz. Televizyonda gördüğümüz tüm programların bize verdiği tek mesaj hayatımızda eksikler olduğu ve bu can sıkıcılığı gidermek için en yakın alışveriş merkezine gitmek ve alışveriş yapmamız gerektiğidir. Tabii bu sisteme göre, yeni aldığımız eşyaların parasını ödeyebilmek için daha fazla çalışmamız gerekir. Daha fazla çalıştıkça daha da yorgun yine eve gelip, eskisinden daha fazla koltuğa çöküyor ve daha fazla televizyon seyrediyoruz.
Farklı formatlarda sununlan reklamlar bize tekrar tekrar alışveriş merkezine gitmemizi söyler. Çılgın bir çalışma – izleme – harcama döngüsünde sıkıştığımızı ve buna sadece kendimizin son verebileceğini artık çok geç bir noktada anlamış bulunmaktayız. Bu hızlı tempoya rağmen alışveriş boyunca satın aldığımız bu şeylere zamanla ne olduğunu pek düşünmüyoruz. Bu noktada atıkların ortadan kaldırılması aşamasına gelmiş oluyoruz. Bu konu, materyal ekonomisinin en iyi bildiğimiz tarafı çünkü bütün bu istenmeyen kısmı biz kendi elimizle çöpe atıyoruz.
Daha önceden büyük bir heyecanla aldığımız ve kısa sürede çöp statüsüne laik gördüğümüz bu şeyler, ya yerde kocaman bir delik oluşturulup içerisine yığılıyor ya da önce bir çöp fırınında yakılıyor, sonra bu deliğe konuyor. Her iki yöntem de havayı, toprağı, suyu kirletiyor ve de en önemlisi, iklimi değiştiriyor. Üretim aşamasında kullanılan zehirli maddeler çöplerin yakılması ile yeniden açığa çıkıyor, soluduğumuz havaya karışıyor.
Bu sistem içerisinde geri dönüşümün önemi ve yararları ne? Geridönüşüm bir uçta çöpü azaltırken, diğer uçta da kaynakların tüketilmesi üzerindeki baskıyı azaltıyor. Kayıtsız ve şartsız hepimiz geri dönüşüme katkıda bulunmalıyız. Ancak bunu yaparken geri dönüşümün yeterli olmadığını aklımızın bir köşesinde bulundurmak ileride yaşanılması mümkün olan olası hayal kırıklıklarını ortadan kaldırır.
Peki geri dönüşüm neden tam olarak yeterli değildir? Birincisi, evlerimizden çıkan atıklar buzdağının sadece görünen parçası. Çöpe gönderdiğiniz her bir kutu ıvır zıvırın üretimi için 70 kutu atık meydana geliyor. Yani ev atıklarımızın yüzde yüz (100%)’ünü bile dönüştürebilsek problem çözülmüyor. Buna ek olarak, atıkların bir kısmı dönüştürülemiyor çünkü ya çok miktarda zehirli madde içeriyorlar ya da en baştan geri dönüştürülemeyecek şekilde tasarlanıyorlar. Mesela metal, kağıt ve plastiğin karıştırılmasıyla üretilen meyve suyu kutularında olduğu gibi, o maddeleri gerçek bir geri dönüşüm için birbirinden ayırmak imkansız.
Özetlemek gerekirse, içinde bulunduğumuz sistem tamamı ile batık bir durumda. Bütün yol boyunca pek çok sınırı zorlayarak bu sistemi ayakta tutmaya çalışıyoruz. En basiti, eski zamanlara göre daha çok şeye sahip olduğumuz halde mutluluk seviyelerinin hızla düşmesinden başlayarak iklim değişikliğine kadar uzanan bu yolda kurduğumuz sistem kriz halinde. Ama bu kadar yaygın bir problemin tek avantajı pek çok müdahele noktasının bulunması. Bütün zararlara rağmen ormanları kurtarmaya çalışan ve temiz üretimle ilgili çalışan insanlar var. İşçi hakları, adil ticaret, bilinçli tüketim, atıkgömülerin ve çöp yakım tesislerinin bloke edilmesi ve en önemlisi hükümetin tekarar halkın yanında ve halk için olması için çalışan insanlar var.
Bu sistemin yenilenmesi ve kendisine bağlı olan insanları ve kaynakları sonuna kadar harcamaması için tüm insanların ortak bir amaçla bir araya gelmesi şarttır. Bugünkü alıştığımız hayat stiline farklı olarak ihtiyacımız olan değişiklik kullan-at zihniyetinden vazgeçerek eşitlik ve sürdürülebilirlik ilkelerinden yola çıkan yeni bir düşünce sistemini benimsemek. Yeşil kimya, sıfır atık, kapalı döngü üretim, yenilenebilir enerji, ve yaşayan yerel ekonomiler gibi konseptleri içeren yeşil yaşam yaklaşımları bu durumda tek çözüm olarak düşünülebilir.
Bütün bunlar şu anlama geliyor. Bazı insanların gerçekçi olmadığını ve fazla idealist bir yaklaşım izlediğini iddia ettiği bu yaşam stilinin kurtuluşumuz için tek çözüm yolunun olduğunu biliyor musunuz? Peki bu yoldan sapmanın bizi kaybetmeye mahkum bırakacağına inanıyor musunuz? Unutmayın ki o eski zihniyet ve sistem de kendiliğinden ortaya çıkmadı ve yer çekimi gibi birlikte yaşamamız gereken bir gerçeklik değil. Nasıl ki eski sistemi bizden önceki insanlar yarattı, biz de artık yeni bir sistem yaratmak için gerekli girişimlerde bulunmalıyız.
Çise Ünlüer (2 Mayıs 2010)
ciseunluer@hotmail.com
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment