Arayın, Yeşil Hayatı Tarayın...
04/03/2010
ŞOK ŞOK ŞOK mu?
Geçen hafta, altyapı yetersizliği ve çarpık kentleşmenin bir uzantısı olan doğanın isyanı ile ilk kez bu kadar açık ve net bir şekilde karşı karşıya kaldık. Barajlar taşmış, evler ve arabalar sular altında kalmış, yollar çatlamış, hastanelerde elektrik kesintileri gerçekleşmiş ve insanlar perişan olmuştu. Yaşanan sel felaketinin meydana getirdiği zararın büyüklüğü maddi anlamda da hissedilmiş, sadece Lefkoşa’nın zararı bile yaklaşık 50 milyon TL şeklinde belirlenmişti. Peki tüm bulanlara şaşırdık mı? Şaşırmışsak eğer, bu kadar yıldır gözümüz gerçekten kapalıymış!
Yılların ihmalinden kaynaklanan sorunların ortadan kaldırılması, bu olayın tekrarlanmaması yolunda atılması gereken acil bir adımdır. Kendi dikkatsizliğimiz ve vurdumduymazlığımızın sebep olduğu her felakette başkalarından umut beklemek, bırakın çözüm olmayı, sadece bir güçsüzlük belirtisidir. Biz bugüne kadar benzeri görülmemiş bir sel felaketi yaşadığımızı ve tamamı ile hazırlıksız karşılaştığımızı düşünsek de, durum aslında hiç öyle değil. Yıllarca düzensiz bir altyapı üzerine kurulan yerleşim yerleri dere yataklarının doğal akışını engellemiştir. Devlet hastanelerinin bile sular altında kalması ve hastaların madur bir durumda bırakılması ne kadar plansız hareket ettiğimizin bir göstergesi.
Birçok insan tarafından her ne kadar bir “çevre felaketi” olarak görünse de, bence bu durum çevreden çok bir “insan felaketi”dir. Çoğunluğu bulduğu her fırsatta arkasına yaslanıp sorumluluğu başkalarına atarak “bunları düşünmek benim görevim değil, yetkilier önlem alsın” mentalitesi ile yaşayan halkımız, seneler boyu duyarsız yaklaşımlarda bulunarak daha sonra başına gelen ilk olayda isyan etmekten ileriye gitmemektedir. Bu sel felaketinin nedeneleri alt yapı eksikliği ve barajların zamanında temizlenmemiş olması gibi görünse de, bundan daha derinlere inebilmeli ve esas nedenin insan ihmalkarlığı ve doğayla olan ilişkisini ciddiye almaması olduğunun farkına varabilmeliyiz.
Günümüzde çoğumuzun içinde bulunduğu hızlı yaşam temposu, günlük hayatta kullandığımız ileri teknoloji ürünü elektronik aletler, zamanımızın çoğunu geçirdiğimiz kapalı mekânlar, bizi doğadan gitgide uzaklaştırıyor. Oysa gerçek olan şu ki, hepimiz doğanın bir parçasıyız. Toplumlar da doğa-evren gibi uyum ve denge üzerinde korunur, gelişir ve yaşar. Ne zaman yaşamın kendi üzerinde bir güç elde etmeye çalışırız ve doğanın kendi akışına ters giden girişimlerde bulunuruz, işte o zaman doğa ile insan arasındaki o muhteşem ilişkinin dengesi bozulur ver geriye sadece yıkım kalır.
Bu noktadan itibaren önemli olan insanların başkalarını suçlamadan kendilerinde de sorumluluk görerek daha duyarlı yaklaşımlar benimsemeleridir. Altyapısı tamamlanmamış yerleşim yerlerinde bu konu ile ilgilenecek yetkili grupların oluşturulması ve halkın da katılımını sağlayarak bu sorunun en kısa zamanda ortadan kaldırılması gereklidir. Lefkoşa’nın en eski bölgelerinden olan surlar içinin bile yağışlardan fazla etkilenmemsinin nedeninin Venedikliler’den kalma yağmur drenaj sistemleri olduğunu akılda turarak, ne kadar geriden geldiğimizi anlayabiliriz. Başta hangi hükümet olursa olsun, drenaj sistemi projelerinin gerçekleşmesi kritik önem taşımaktadır.
Altyapı eksikliğine ek olarak hızlı artan nüfusumuzdan dolayı çarpık, kaçak ve kural dışı yapılaşmalara izin verilmesi bugün yaşadığımız sel felaketinde büyük bir rol oynamıştır. Bunlara hazırlıksız yakalanan barajlar da eklenince durum ortada! Beklenenden fazla yağış dünyanın her yerinde görülebilir ama bu durum heryerde bu şekilde felakete yol açmaz. Barajlarımızın rutin şekilde yaz aylarında tabanlarının temizlenmesi, eski kapasitelerine ulaştırılması, ve su tutabilecek düzeye getirilmesi gereklidir.
Kabullenmesi zor bir görüntü olsa da olanları görmüş ve bu deneyimi yaşamış olmak hayatımızda bazı şeylerin değişmesine vesile olmalıdır. Varoluşumuzun köklerinden uzaklaşmak ve doğanın içerisinde kendimizi bir misafir gibi algılamak yerine onun bir parçası olduğumuzu unutmamalıyız. Doğanın düzenini bozmadıkça bizi hiç beklemediğimiz şekillerde ödüllendirme devam edecek ve varloşumuzu destekleyecektir.
Çise Ünlüer (7 Mart 2010)
ciseunluer@hotmail.com
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment