Arayın, Yeşil Hayatı Tarayın...

19/08/2011

Büyülü Bir Cennet: Bali




Öyle bir yer hayal edin ki güneşin doğuşunu seyredeceğiniz plajlardan dalış yapacağınız koylara, zevkle deneyeceğiniz çeşitli egzotik meyvelere, pirinç tarlalarına bakıp dinleneceğiniz ve sonsuz huzur sunan alanlarda tüm sıkıntılarınızı unutacağınız...

Bali Adası, dünyanın en büyük takımada devleti olan Endonezya’nın binlerce adasından sadece biri, ama öyle basite alınacak bir yer değil. İnsanı ilk görüşte kendine hayran bırakacak, insanların zulümüne uğramamış, yeryüzündeki tüm renklerin ahenginin izlenebileceği manzarası ve muhteşem doğasıyla insanı davet eden büyülü bir cennet.

Ama esas konumuz Endonezya’nın en büyük turizm kaynağı Bali’nin tatilcileri mıknatıs gibi çeken doğal güzellikleri, kilometrelerce uzanan enfes kumlu sahilleri, resim gibi pirinç terasları, 3000 metre yükseklikteki aktif yanardağı, krater gölleri ve egzotik yaban hayatı ile tropikal ormanları, denizi veya manzarası değil. Her ne kadar da dünyanın dört bir yanından gelen turistlere sunduğu gelişmiş olanakları ile farklı bir resim çizse de, Bali, özünden, geleneklerinden, göreneklerinden ve inançlarından ödün vermemiş bir yer. Adanın her sokağında görülen tapınaklar, heykel atölyeleri, binalar, yaşam tarzları ile bir kültür mozaiğini gözler önüne seriyor.

Batıda Java ve Lombok, doğuda diğer Lesser Sunda Adaları (Sumbawa, Flores, Sumba and Timor) ile komşu olan 4 milyon nüfuslu Bali’nin başkenti Denpasar'dır. Bu nüfusun yüzde doksan üç (93%)’ü Hindu, geri kalan kesimin çoğunluğu ise müslümandır. Dans, heykelcilik ve resim gibi sanat dalları ile harmanlaşmış Bali’nin para birimi Endonezya Rupiahı, resmi dili ise Bahaya Endonezyaca’dır, ancak İngilizce kullanarak anlaşmak da mümkün. Birkaç asır önce Bali ekonomisi genellikle tarım üzerine kurulmuş olsa da son zamanlarda turizm yüzde seksen (80%) ile adanın en büyük endüstrisi olarak yerini almıştır. Bu nedenden dolayı Bali bugün Endonezya'nın refah seviyesi en yüksek bölgelerinden biridir. Tabii bu “yüksek” refah seviyesi Endonezya genelinde yüksek olmakla birlikte, dünyadaki gelişmiş ülkelere kıyaslandığı zaman Bali vatandaşlarına iyi bir yaşam kalitesi için gereken tüm imkanları sunamayan fakir bir ülkedir.

Ama bu durum ada yerlilerinin ziyaretçilere olan tavrında herhangi bir olumsuzluğa neden olmamıştır. Tam aksine, Bali’nin insanları cana yakınlıkları ile bilinir. Adanın yemyeşil pirinç tarlalarını, mistik kültürünü, renkli törenlerini, egzotik doğasını ve yumuşak iklimini severek paylaşan yerliler, inançlarına uygun bir şekilde düzenledikleri kutsal tapınaklarına ve kutlamalara ziyaretçilerin girmesine izin veriyor. Zaten adaya ilk indiğiniz andan itibaren insanların cana yakınlığı göze çarpan etkenlerden biri.

Bali’nin tarihinden kısaca bahsedecek olursak, milattan önce 2000 yıllarında Tayvan'dan göç eden Avusturonezyalılar tarafından yerleşim birimi olarak kullanıldığından dolayı Bali halkı kültür ve dil yapısı açısından Filipinler ile benzerlikler gösterir. Zamanla kendi şeklini alan Bali kültürü, milattan sonra 1. yüzyıldan itibaren Hint ve Çin kültürlerinden önemli bir biçimde etkilendiği gibi, özellikle çok kapsamlı ve geniş bir din olan Hinduizm’in bölgedeki kültüre güçlü etkileri günümüze kadar gelmiştir. "Bali dwipa" (Bali Adası) ismi ilk kez milattan sonra 914 yılında yazılan kitabelerde "Walidwipa" olarak geçer. Subak adı verilen ve pirinç yetiştiricliğinde kullanılan kompleks sulama sistemi de bugün hala bazı dini ve kültürel geleneklerde izlerine rastlanılan bu dönemde geliştirilmiştir.

1343 yılında Bali'de sömürge kuran Hindu Majapahit İmparatorluğu’nun 15. yüzyılda düşüşe geçmeye başlamasıyla Endonezya'nın başkenti Jakarta'nın da üzerinde bulunduğu Java adasından Bali'ye göç başladı. Bu göçün çoğunluğunu entelektüeller, sanatçılar, din adamları ve müzisyenler oluşturduğundan bugün Ubud başta olmak üzere Bali’nin birçok yerinde sanatla uğraşan birçok insan bulunmaktadır.

Avrupalılar’ın Bali’ye gelmesiyle adadaki dengeler değişir. 1585 yılında bir Portekiz gemisinin Bali adasına varmasından sonra 1597 yılında Hollandalı kaşif Cornelis de Houtman Bali’ye ulaştı. Zamanla gelişen baskılar doğrultusunda, Hollanda sömürgesi 19. yüzyılda bütün Endonezya takımadalarını kontrolü altında tutuyordu. Hollanda'nın Bali üzerindeki ekonomik ve siyasi kontrolü ise 1840'larda adadaki farklı krallıkları birbirlerine düşürmek yoluyla güçlerini azaltma şeklinde başladı. 1890’lı yılların sonlarında adadaki krallıklar Hollanda sömürgesinin kışkırtması ve oyunlarıyla birbirleriyle savaşmaya yöneldi. İkinci Dünya Savaşı boyunca da Japonya tarafından işgal edilmesi ve daha sonra 1963 yılında Agung Yanardağı’nın patlamasıyla Bali halkı zorlu dönemler geçirdi.

Basit bir kıyas yapacak olursak, Avrupa’nın neresine gidersek gidelim, Doğu’nun o mistik duruşunu, tropik iklimini, gizemli doğasını bulmak imkansıza yakın. Ama tabii her ülkenin ziyaretçilerine sunduğu “güzellikler” farklı. Avrupa’nın çoğu yerinde gökdelenler arasında teknolojiye boğulabilir, gelişmiş yollarda konfolu bir şekilde seyahat edebiliriz. Ancak Bali bunlardan çok farklı maceralarla dolu. Gelişmiş ülkelerden nasibini almış insanlara geleneksel dansçıların bölgeye has gösterilerini izleme fırsatı sunan, tropik içkilerin tadına varırken, bir yandan güneşin üzerine doğduğu okyanusun mavisinin ihtişamında sıkıntıları unutturan gizemli bir yer Bali adası...


Çise Ünlüer (21 Ağustos 2011)
ciseunluer@gmail.com

1 comment:

  1. Bu haftasonu Bali'ye hem dalış hem de kültür turu için gelecek iki arkadaşımız brövelerini aldı.
    Ben hem kıskandım hem de umarım seneye diye içimden geçirdim.
    Şimdi daha bir kuvvetli istiyorum.

    ReplyDelete