Arayın, Yeşil Hayatı Tarayın...

11/02/2011

Tehlike Sinyalleri GDO’lar


Aileniz için hazırladığınız salatanıza doğradığınız domatesin, domates dışında genlere de sahip olabileceği hiç aklınızdan geçti mi? Domatesinin içinde balık geninin olma intimali? Sadece domates yediğinizi düşünürken, aslında balık geni aktarılmış, gen mühendisleri tarafından yaratılmış, yepyeni bir ürün tüketiyor olabilirsiniz.

Geçtiğimiz haftalarda Türkiye Yem Sanayicileri Birliği (TÜRKİYEM-BİR)’in başvurusu üzerine geçen yıl çıkarılan Biyogüvenlik Kanunu çerçevesinde kurulan Biyogüvenlik Kurulu, ilk kez genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) içeren 3 soya fasulyesi çeşidinin hayvan yemlerinde kullanılmasına izin verdi. Önümüzdeki 10 yıl geçerli olan bu karar sayesinde “A2704-12 soya fasulyesinin taşıdığı herbisit tolerans geni”, “MON40-3-2 soya fasulyesinin taşıdığı herbisit tolerans geni” ve “MON89788 soya fasulyesinin taşıdığı Herbisit Tolerans geni” içeren soya fasulyesi ve ürünleri, belirtilen hususlara uymaları şartıyla, hayvan yemlerinde yem ya da yem hammaddesi olarak kullanılabilecek.

Bu genler soya fasulyesinin yabani otlara dayanılıklığını sağlıyor. Ülkemize de Türkiye’den gelen çeşitli ürünlerin tüketildiğini düşünecek olursak, bu sorun hepimizi yakından ilgilendiriyor. Peki GDO nedir ve GDO’lu gıdaların insan sağlığına ne gibi zararları olabilir?

Biyoteknolojik yöntemlerle kendi türünden ya da kendi türü dışındaki bir canlıdan gen aktarılarak bazı özellikleri değiştirilen bitki, hayvan ya da mikroorganizmalara “genetiği değiştirilmiş organizma” ya da “transgenik” deniyor. Ticari kaygılar yüzünden tarım ürünlerinde ilk olarak domates genleriyle oynandı. GDO’lu ürünler üzerinde çalışmalar, ABD’li şirketler tarafından 1985’te tarla denemeleriyle, 1996’da ise GDO’lu ürünlerin ticari anlamda ekimine başlanılarak gerçekleştirildi. 1996'da 6 ülkede 1.7 milyon hektarlık bir alanda başlayan GDO'lu ekim, günümüzde 25 ülkede 125 milyon hektarlık alanda yapılıyor. En son Mısır bu ülkelere katılırken, Tazmanya GDO'lu üretim projesini erteledi, Yunanistan ise GDO'lu mısır ithalatı yasağını 2 yıl uzattı.

Günümüzde GDO’lu bitkilerin büyük bir çoğunluğunu soya, mısır, kolza ve pamuk oluşturuyor. Bunların yanı sıra patates, domates, pirinç, buğday, balkabağı, ayçiçeği, yer fıstığı, bazı balık türleri, kasava ve papaya da GDO’lu olarak üretiliyor. Muz, ahududu, çilek, kiraz, ananas, biber, kavun ve karpuzda ise çalışmalar devam ediyor. GDO’lu yiyecek yetiştiren ülkelerin başında ABD, Arjantin, Kanada, Çin ve Brezilya bulunuyor.

Mısır ve soyadan üretilen yağ, un, nişasta, glikoz şurubu, sakkaroz, ve fruktoz içeren gıdalar günlük tüketim maddeleri arasında yer alıyor. Örneğin, bisküvi, kraker, kaplamalı çerezler, pudingler, bitkisel yağlar, bebek mamaları, şekerlemeler, çikolata ve gofretler, hazır çorbalar, mısır ve soyayı yem olarak tüketen tavuk ve benzeri hayvansal gıdalar ile pamuk GDO’lu olma riski taşıyan gıdaların başında geliyor.

Tüm dünyada açlık sorununa çözüm bulmak amacıyla geliştirildiği savunulan GDO’lu yiyeceklerin yararları arasında genetik mühendisliğin ürünlerin besleyiciliğini arttırması ihtimali, böceklere ve hastalıklara karşı daha dayanıklı bol miktarda ürünler elde edilmesi, istenilmeyen durumlarda müdahalenin daha kolay olması, verimliliğin on kata kadar çıkarılması, böcek ilaçlarının kullanılmasının azaltılması, bitkilerin oldukça çok ve sıkı test edilmesi, tarıma uygun olmayan alanlarda da üretime imkan tanımasıyla açlık ve yoksulluğa çare olabilmesi, ve şirketlerin müşteri isteği ve güvenliğine göre hareket etkmek zorunda olması geliyor.

İlk bakışta her ne kadar yararlı görünseler de, GDO’lu yiyecekler birçok bilimadamına göre insan sağlığına zararlı. Bu organizmaları içeren ürünler hariç diğerlerinde nasıl bir etki yaptığı bilinmiyor. Bu konuda araştırma yapan bazı uzmanların görüşleri arasında GDO’lu ürünlerden işlenmiş gıda ürünlerinin sofralarımıza ulaşması, insanların daha da ağırlaşan alerjik reaksiyon, antibiyotik dayanıklılık, toksik etki, artan doğum anormalleri ve kısırlık gibi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya bırakma ihtimali geliyor.

GDO’lu ürünlerin tohumlarının çevreye karışması, doğal ürünlerin yapısını bozmakla kalmayıp, etraftaki böceklerin etkilenmesiyle tüm ekosistemin çökmesine neden olabiliyor. GDO’ların kullanımı durumunda, yerel bitki türleri GDO’lu türlerle baş edemeyeceği için yok olacağından, GDO’lar biyoçeşitliliği tehlikeye sokuyor ve biyolojik kirliliğe neden oluyor. GDO’lu tarım yapılan alanlar ne kadar uzak olursa olsun, rüzgar ve arılar yoluyla organik ürünlere de bulaşabiliyor. Bunların yanında, GDO’ların yayılmasıyla birlikte, büyük şirketler küçük çiftçileri iflasa sürükleyebilir.

Mısır, soya, pamuk, kolza, patates, ve domates gibi ürünler Türkiye’nin hemen hemen tüm ekolojik bölgelerinde üretilebileceklerinden, Türkiye’nin GDO’lu yiyeceklere gerçekten ihtiyaç duyup duymadığı düşündürücü. GDO’lu tohumların topraklarımız ve dünyamıza bırakılmış birer saatli bomba olduğunu düşünen ve bu yiyeceklerin kontrolsüz tarım alanlarında ekimine izin verilmesine karşı olan insanların çoğunlukta olması, durumun ciddiyetini gözler önüne seriyor.

Önümüzdeki hafta, GDO’ların insan sağlığı üzerindeki etkilerini daha yakından inceleyerek, GDO’lardan kaçınmak için benimseyebileceğimiz yaklaşımlara değineceğiz.


Çise Ünlüer (13 Şubat 2011)
ciseunluer@hotmail.com

No comments:

Post a Comment