Arayın, Yeşil Hayatı Tarayın...
24/09/2010
Enerji Verimliliği
Bu hafta sizlere aydınlatmada ve beyaz eşya çalıştırırken ihtiyaç duyduğumuz elektrik miktarında verimliliği elde etmek için alabileceğimiz önlemlerden bahsetmek istiyorum.
Enerji verimliliği, aynı işi gerçekleştirmek için mümkün olan en düşük miktarda enerji kullanmak anlamına gelmektedir. Enerjinin daha verimli kullanımı, ev sahiplerinin, okulların, devlet dairelerinin, iş ve endüstriyel çevrelerin enerji kaynaklarına daha az para ödemesi şeklinde ekonomiye yansır. Bu sayede yapılabilecek olan tasarrufun göz ardı edilemeyen bir miktarı temsil edebileceğinden, bu miktar, tüketici ihtiyaçlarına, üretime, eğitim ve halkın ihtiyaç duyduğu çeşitli hizmetlere harcanabilir. Evde veya iş yerlerinde enerji verimliliği, binanın ısınma, serinleme ve aydınlanması için daha az enerjinin kullanılması demektir.
Sadece evlerde değil işyerlerinde de aydınlatma amaçlı kullanılan tüm lambaları, normallerinden 5 kat daha az enerji tüketen ve 10 kat daha uzun ömürlü olan kompakt floresan lambalar ile değiştirmek gerekir. Standart lambaların ömrü 750-900 saat (150 gün) iken, kompakt floresan lambaların ömrü 10,000 saat (2000 gün) kadardır. En başta yüksek fiyatlara satılan kompakt floresan lambaları iki yılda amorti etmek mümkün olduğundan, enerji koruyucu lambalar satın alarak aydınlatma maliyetini yüzde yetmiş beş (75%) azaltmak mümkündür.
Örneklendirecek olursak, bir salon, iki oturma ve bir yatak odası, bir mutfak ve banyodan oluşan 100 metrekare’lik bir dairede, günde 5 saat aydınlatma için normal lambalarla 3250W enerji tüketilirken, kompakt fluoresant lambalar kullanıldığında sadece 650W enerji tüketilir. Bunun esas nedenlerinden biri normal lambaların çalışmak için ihtiyaç duydukları enerjinin önemli miktarını aydınlatmada değil, ısıtmada tüketmeleridir.
Aydınlatmada alınacak önlemler arasında kullanmadığımız odaların lambalarını kapatmak ve bina dışı aydınlatma lambalarını sadece gerektiği zaman kullanmak geliyor. Bu sistemi sağlamak için otomatik olarak ışığı kapatan ve açan fotosel üniteler veya zaman ayarlayıcılar kullanabiliriz. Kirli ve tozlu lambaların yüzde yirmi beş (25%) daha fazla enerji tükettiklerini unutmayarak, daha iyi çalışmaları için lambaları kuru bir bezle temizlemek önemlidir. Gündüzleri aydınlanmayı sağlamak için evdeki lambaları kullanmak yerine perdeleri açarak güneş ışığından faydalanmak hem enerji sarfiyatını önler hem de daha sağlıklı bir ortam yaratır.
Kullandıkları enerji miktarı açısından incelenilmesi gereken beyaz eşyalar arasında bulaşık ve çamaşır makinelerine ek olarak buzdolabı ve derin dondurucular gelmektedir. Kısa süreli yıkama ve durulama özellikli bulaşık makineleri daha az su ve elektrik enerjisi tükettiklerinden tercih edilmelidirler. Makineyi odaya yerleştirirken çevresinde en az 5 santim boşluk kalması, makinenin ısınmasından dolayı oluşan sıcak havanın kolayca dağılmasını sağlayacağından ve aksi durumda daha fazla enerji harcanacağından dolayı önemlidir.
Bulaşık makinesi kullanımında, bulaşıkları makineye koymadan önce soğuk suda çalkalamaya gerek yoktur. Makineyi yarı dolu veya aşırı dolu halde kesinlikle çalıştırmamalı ancak mutlaka dolu halde iken çalıştırmalıyız. Yarı dolu halde kullanılan makineler, dolu halde çalışan makinelerle aynı enerji, deterjan ve suyu tükettiğinden bu durum tercih edilmemeldir. Bunlara ek olarak, az kirli bulaşıklar için kısa veya ekonomik devirli, düşük sıcaklıklı programları kullanmak en doğru seçim olacaktır.
Yaz aylarında oluşan yüksek ısı ve nemi azaltmak için sabah veya akşam saatlerinde yıkama yapılması ve bulaşıklar için sıcaklığın yaklaşık 60 derece olması gerekir. Ancak unutmamak gerekir ki 50 derecede de bu işlemi gerçekleştirmek mümkündür. Bu yöntem sayesinde yüzde on (10%) daha az enerjiye ihtiyaç duyarız. Makineyi çalıştırdığımız süre boyunca banyo ve mutfakta mümkün oldukça aşırı su kullanmamak gereklidir. Bulaşık makinesi satın alırken verimli ömür maliyetini hesaplamak doğru seçimi yapmakta bize yardımcı olacaktır. Satılan tüm makinelerin verimli ömür maliyeti, satın alma fiyatına ek olarak yıllık enerji maliyeti, tahmini ömrü ve iskonto faktörünün çarpımı ile elde edilen rakamdır. Pazardaki bulaşık makinelerinin ortalama ömrünün 12 yıl ve iskonto faktörününün 0.84 olduğunu düşünecek olursak, buna göre en önemli faktör yıllık enerji maliyetidir.
Önümüzdeki hafta evlerimizdeki çamaşır makineleri, buzdolapları ve dondurucuların kullanımında alabileceğimiz önlemlere değinerek, bu makinelerdeki enerji sarfiyatını engellemenin yöntemlerinden bahsedeceğiz.
Çise Ünlüer (26 Eylül 2010)
ciseunluer@hotmail.com
16/09/2010
Kansere Karşı Yaşam
Sağlıklı beslenme, insanın büyümesi, gelişmesi, bu yolda sağlığının korunması, geliştirilmesi ve kronik hastalık riskini azaltmaya yönelik bir beslenme biçimi ile üretken olarak uzun süre yaşamını sürdürebilmesi için gerekli besinlerin tüketilmesidir. Aşırı ve hatalı beslenmeyle ilgili sağlık sorunları, yağ içeriği yüksek saflaştırılmış besinlerin tüketimindeki artış, hareketsizlik, çevre kirliliği gibi nedenlerden kaynaklanan kronik hastalıklardır. Bu hastalıkların başında kardiyovasküler hastalıklar, kanser, şişmanlık, diyabet, safra kesesi taşları, diş çürükleri ve osteoporoz gelmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yapılan açıklamaya göre her yıl dünya çapında 10 milyon hastaya kanser teşhisi konuyor. Yapılan çalışmalara göre bu rakamın, önlem alınmazsa 2020’de yüzde elli (50%)’lik artışla 15 milyonu bulması bekleniyor. Ülkemizde de son yıllarda bu hastalığa yakalanan hastaların sayısındaki artış insanı düşündüren boyutlarda olduğundan bu konuda önlem almak kaçınılmaz bir hal almıştır.
Pek çok kanser türünün durduk yerde veya bir gecede ortaya çıkmadığını ve büyük oranda öngörülebileceğini düşünecek olursak, bu hastalığın, hayat stilimizde uygulayacağımız belirli yaklaşımlarla engellenebileceği veya gerçekleşme riskinin küçümsenemeyecek oranda azaltılabileceği kanısına varabililiriz.
İlk olarak, nerdeyse tüm kanser türlerinin oluşumunda büyük rol oynayan beslenme alışkanlıklarını inceleyelim. Beslenme, tüm insanlığın en doğal bedensel faaliyetlerinden biridir. Binlerce yıldır insanoğlu hayatta kalabilmek için her türlü besin maddesini kullanmış, gerektiğinde avlanmıştır. Çoğu zaman yoğun çalışma hayatından fırsat buldukça en hızlı ve mümkün olan en verimli şekilde beslendiğimiz için istemeden sağlığımızı ikinci plana atıyor olabiliriz. Ancak kansere karşı korunma yolunda belli gıdaların alınması şart. Örneğin, lahana turşusu ve haşlanmış brokoli kanserle savaşan bileşenler içerdiklerinden sağlıklı insan diyetinden eksik edilmemesi gereken yiyecekler arasındadırlar.
Evde hazırladığımız salatalar içerisinde kanser hücrelerini öldürerek hücrelerin DNA’larını tamir etmelerine yardımcı olan selenyum bulunduran Brezilya fıstığını eksik etmemeliyiz. ABD’deki Dartmouth Tıp Okulu’nun araştırmasına göre kalsiyum ve D vitamini bileşimi, kolon kanserinin oluşması ihtimalini azaltıyor. Bunlara ek olarak, yemeklerimize mümkün oldukça sarmısak katmak, içerisindeki bağışıklık sisteminin kansere karşı doğal savunmasını harekete geçiren sülfür bileşiklerinden dolayı sağlıklı bir diyet için büyük önem taşımaktadır.
Sabah kahvaltılarında ve gün boyu atıştırmalarda yağlı yiyecekler yerine akciğer kanseri riskini azaltan kavun gibi meyveleri tercih etmeli, kahvaltılarımıza bir numaralı antioksidan olan yarım bardak yabanmersinini eklemeyi ihmal etmemeliyiz. En yararlı sebzeler arasında gelen enginar, içerisindeki antioksidanlar sayesinde cilt kanserini önlemeye yardımcı oluyor. Kültürümüzde önemli bir yer edinmiş olan mangal etini yeterli bir miktarda terbiyelemek, pişirirken ateşle direkt teması önleyerek kimyasalların oluşumunu azaltıyor.
Günlük sıvı tüketimi insan sağlığı açısından beslenmenin en önemli faktörlerinden biri. Her gün vücudumuz için gerekli su miktarını aldığımıza emin olarak, kansere karşı en güçlü bileşenlerden olan ve antioksidan etkileri bulunan EGCC (epigallocathechin gallete) adlı kimyasalı bünyesinde bolca bulunduran yeşil çaydan en az günde bir bardak içmek gerekiyor. Buna ek olarak, narenciye içeren taze limonata içmek ağız, gırtlak ve mide kanseri riskini yarı yarıya azaltıyor.
Ülser ve mide kanserine yol açan helikobaktere karşı koruma sağlayan bira, günde iki taneden fazla içilince kanser riskini artırıyor. Haftada en az dört kere balık yiyenlerde kan kanseri riskinin üçte bir oranında azaldığını aklımızda tutarak, sağlıklı bir yemek programından balığı eksik etmemeliyiz. Uzun süre güneş altında vakit geçirmenin zararlı yanlarını ve UV ışınlarından sürekli bir şekilde korunmamız gerektiğini unutmayarak her gün 15 dakika güneşe çıkmak, olası D vitamini eksikliği, meme, kolon, prostat, yumurtalık ve mide kanseri riskini azaltmanın yanı sıra osteoporoz, yüksek kan basıncı, MS gibi sorunlarda da yardımcı olabiliyor.
Yüksek oranda C ve E vitamini, lutein ve bakır içeren kivi değerli bir antioksidan olmakla birlikte şarapta bulunan kanserden koruyucu resveratrol üzümde bol miktarda bulunduğundan bu meyveleri diyetimizden eksik etmemek avantaj sağlar. Bunların yanında yüksek yağlı hayvansal proteinler içeren et yerine balık veya tavuğu tercih etmeli, yemeklerde tereyağı yerine zeytinyağı kullanmaya özen göstermeliyiz.
Günümüzde organik olmayan gıdalardaki hormon ve tarım ilaçlarının hücrelere verdiği zarar, kansere yol açabildiği gibi füme gıda ve turşular kanserojen maddeler içerdikleri için turşu yerine salatalık, somon füme yerine tazesini tercih etmek gerekiyor. Kızarmış gıdalarda oluşan kimyasal değişimler kansere davetiye çıkardığından, cips veya kızarmış patates yerine haşlanmış patates tüketmek daha yararlı olacaktır.
Yiyeceklerin yanında günlük ihtiyaçlarımızı nasıl giderdiğimiz sağlığımızı direk olarak etkiler. Örneğin, giysi seçimlerinde kurutemizleme gerektirmeyen kıyafetleri seçmek bu işlem sırasında kullanılan kimyasalların böbrek ve karaciğer kanserine yol açmasından dolayı önem taşıyor. Solaryumun aksine deri kanseri riskini artırdıklarına dair hiçbir bulgu olmayan sprey bronzlaştırıcılar bu gereksinimi karşılamak için kullanılılabilir.
Bilinçli bir gıda tüketimine ek olarak sağlıklı bir yaşamın diğer bir kurallarından birinin hareketlilik olduğunu unutmadan, özellikle akşam yemeklerinden sonra 30 dakika düzenli yürüyüşler yapmak meme kanseri riskini azaltıyor. Ve son olarak, tam anlamı ile sağlıklı bir hayatın beraberinde mutluluğu da getirmesi için gereken sevgiyi sosyal çevremizi genişleterek hayatımızdan eksik etmemeliyiz.
Çise Ünlüer (19 Eylül 2010)
ciseunluer@hotmail.com
10/09/2010
Yenilenebilir Enerji Kullanımı ve Yararları
Bir önceki hafta kömür, petrol, ve doğalgaz gibi enerji kaynaklarının neden oldukları çevre kirlilğine ek olarak güneş ve rüzgar kaynaklı yenilenebilir enerji kaynaklarından bahsetmiştik. Bu hafta bir diğer yenilenebilir enerji çeşidi olan biyokütle enerjisine, enerji verimliliğine ve yenilenebilir enerjinin ülkemiz için yararlarına değineceğiz.
Güneşin yeryüzünü ısıtmasıyla okyanus ve derelerden su kütleleri buharlaşır. Bu su buharı yağmur ya da kara dönüşüp tekrar ırmak ya da dere içlerine ulaştığı zaman, hidro enerji hidroelektrik santraller tarafından yakalanabilir. Yağmur ve karla beraber güneş ısı ve ışığı bitkilerin büyümesini sağlar. Geleneksel ve modern şeklinde ikiye ayrılan biyokütle enerjisi, her türlü yeşil bitkilerden ve hayvan atıklarından oluşan organik ürünlerden elde edilir. Yüzyıllar boyunca ağaç ve hayvan atıklarının yakılarak kimyasal enerjinin ısı enerjisine dönüştürülmesi geleneksel biyokütle olarak adlandırılırken; etanol, metan, ve biyodizel yakıtlarının belirli işlemlerle elde edilmesine modern biyokütle denir.
Modern biyokütleyi yaygın olarak kullanan Çin, Hindistan, ve Brezilya gibi ülkelerde hayvan atıklarından elde edilen metan gazı aydınlanma, pişirme, ve elektrik enerjisi üretiminde kullanılmaktadır. Biyokütleden elde edilen etanol ve biyodizel ise yaygın bir şekilde taşıt yakıtı olarak kullanım görmektedir. Etanolun farklı oranlarda benzin ile karıştırılarak (örneğin 10% etanol + 90% benzin karışımı) araçlarda kullanılmasına rağmen bu durum mısır üretimi üzerinde yapılan araştırmalar incelendiğinde sarfedilen enerji göz önünde bulundurulacak olursa düşünüldüğü kadar avantajlı olmayabilir. İhtiyaç duyulan etanolu elde etmek için gereken mısır miktarını yetiştirmek geniş tarım alanlarına gereksinim kıldığından, bazı ülkelerin bu durumda başka amaçlar için kullanılabilen verimli alanları sırf mısır üretimi için kullanmaları, normalde bu alanlarda sağlıklı bir şekilde büyüyen ağaçların kesilmesine neden olmaktadır.
Benzin ile karıştırılarak kullanılan etanola ek olarak dizel motorları için alternatif bir yakıt sunan biyodizel, bitki ve hayvansal yağlardan üretilmekle birlikte, yenilenebilir bir enerji kaynağıdır. Günümüzde biyodizel doğrudan saf olarak kullanıldığı gibi, belirli oranlarda dizel yakıtı ile de karıştırılabilir. Bu enerji, soya veya çeşitli bitki yağlarının alkol ile kimyasal tepkimeye girmesi sonucu elde edilir.
Yenilenebilir enerji teknolojileri kirleticiler içermediklerinden dolayı çevreyi fosil enerji teknolojilerinden daha az etkilerler ve kaynaklarının bitmesi söz konusu olmadığından sürdürülebilirdirler. Günümüzde gündemde olan sera etkisi ve küresel ısınma gibi konular sebebiyle önem verilen bir konu olan yenilenebilir enerji yatırımlarının çoğunda, yüksek maliyetli enerji dış alımları yerine, tesislerin kurulması için malzeme ve insan gücüne ihtiyaç duyulur. Yenilenebilir enerji için yapılan yatırımlar genelde yapıldıkları yörede kaldıklarından dolayı, bu bölgelerdeki iş imkanları ve lokal ekonomiler için de bir avantaj sağlanmış olur.
Enerji verimliliği, aynı işi gerçekleştirmek için mümkün olan en düşük miktarda enerji kullanmak anlamına gelmektedir. Enerjinin daha verimli kullanımı, ev sahiplerinin, okulların, devlet dairelerinin, iş ve endüstriyel çevrelerin enerji kaynaklarına daha az para ödemesi şeklinde ekonomiye yansır. Bu sayede yapılabilecek olan tasarrufun göz ardı edilemeyen bir miktarı temsil edebileceğinden, bu miktar, tüketici ihtiyaçlarına, üretime, eğitim ve halkın ihtiyaç duyduğu çeşitli hizmetlere harcanabilir.
Evde veya iş yerlerinde enerji verimliliği, binanın ısınma, serinleme ve aydınlanması için daha az enerjinin kullanılması demektir. Enerjisi verimli bir ekonomi, az bir miktarda enerjiye ihtiyaç duyarak gelişebildiği gibi, kirlilik ve enerji birbirine direk olarak bağlantılı olduğundan, bu alanda üretilen atık miktarı da kullanılan yenilenebilir enerji miktarı arttıkça düşer. Bu durum çevreye olan zararın azaltılmasında büyük rol oynamakla kalmaz, aynı anda aile veya işyeri bütcesine de düşünebileceğimizden fazla katkı koyar.
Bunu mümkün kılmak için ülkedeki enerji kurumları, enerjiyi kazanmak ve verimli bir şekilde kullanmak isteyen ev sahipleri için bir takım örnek uygulamalar ve gerçekleştirilmesi mümkün olan enerji verimliliği projelerinin listesini sunmalıdır. Günümüzün önemli bir kısmını geçirdiğimiz ulaşımda ise otomobil ve diğer araçlar için enerji verimliliği, üretimlerinde daha gelişmiş teknolojileri içeren otomobillerin kullanılmalarına imkan sağlanması ve üreticilere bu konuda destek olunması şeklinde düşünülebilir. Enerjisi verimli araçlara ek olarak yakıt ekonomi rehberi ve araç teknolojisi programları hakkında halkı bilgilendirerek daha uygun teknolojileri seçme imkanlarını tüketiciye sunmak önem taşır.
Temiz bir enerji kaynağı sunan yenilenebilir enerjinin kullanıcısına kazandırdığı avantajlardan geniş çapta bahsettik. Yenilenebilir enerji ve enerjisi verimli teknolojileri ev, işyerleri ve ulaşıma entegre ederek çevre korunmasına yardım edebilir ve bu sayede uzun süreli kullanımlarda daha fazla tasarruf edebiliriz. Boyutu her ne olursa olsun ülkemizdeki işyerlerinde yenilenebilir enerji ve enerjisi verimli teknolojileri kullanmak enerji faturalarını ve çevreye olan etkimizi azaltmamızı mümkün kılan en etkili yoldur. Bu sayede enerji verimliliğinden sadece işyeri sahipleri değil, ihtiyaç duyacakları yenilenebilir olmayan enerji miktarının azalmasıyla harcamaları azalan ve bunu, sundukları ürün veya hizmet ücretlerinin fiyatlarında indirimlere giderek yansıtan işyerleri sayesinde müşteriler de yararlanmış olur.
Son yıllarda yaşanan ihtiyaç duyulan petrolü elde etmekteki zorluklardan sonra, bazı ülkeler yabancı petrole olan bağımlılıklarını azaltma girişimlerinde bulundularsa bile gelişmekte olan çoğu ülke hala daha bu durumu azaltmak yerine dışa bağımlılığı artırmak yönünde gitmiştir. Bu durum, ülkelerde enerji politikalarının üzerinde oldukça etkili olmuştur. Dünyanın çoğu yerinde yenilenebilir enerji teknolojileri ve kullanımı üzerine birçok çalışma gerçekleştirilirken, ülkemizin halen hiç sürdürülebilir olmayan olası petrol kaynaklarına ümit bağlaması düşündürücü.
Çise Ünlüer (12 Eylül 2010)
ciseunluer@hotmail.com
04/09/2010
Dünyada Yenilenebilir Enerji
Küresel ısınmaya sebep olan nedenler doğal ve yapay olanlar şeklinde incelenebilir. Doğal nedenler arasında güneşin etkisinin yanında, dünyanın presizyon hareketi ve “Güney salınımı sıcak olayı” olarak tanımlanan El Nino hareketi gibi olaylar bulunmaktadır. Yapay nedenlerin en başında, kömür, petrol ve doğalgaz gibi yapılarında karbon ve hidrojen elementlerini bulunduran fosil yakıtların insanlar tarafından yaygın kullanımı gelmektedir.
Günümüzde çoğu ülkede enerji için ağırlıklı olarak kömür, petrol, ve doğalgaz kullanılmaktadır. Fosil yakıtlar denilen bu kaynaklar yenilenebilir değildir. Yenilenebilir olmamaları, bu kaynakların miktarlarının sınırlı olduğunun ve dünyada bilinen rezervlerdeki miktarları azaldıkça fiyatlarının da buna ters orantılı bir şekilde artacağının bir habercisidir. Petrol fiyatlarındaki bu artışa ek olarak bu yakıtların neden olduğu çevre kirlilği ve tüm dünyayı yakından ilgilendiren küresel ısınma gibi sorunlar da eklenince, sürekli bir şekilde kendilerini yeniledikleri için tükenmeyen yenilenebilir enerji kaynaklarının ön plana çıkması kaçınılmazdır.
Enerji ve çevre sorunlarını gidermenin en kalıcı yolu olarak görülen yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi ve kullanılmasını mümkün kılmak için bu kaynakları ve bugünkü teknolojileri iyi kavramak gerekir. Global enerji gereksinimini karşılamak ve ekonomik bir çözüm sunmak için şu an gelişmiş olan ülkelerde fosil yakıtlar ve nükleer enerji ile birlikte kullanılan yenilenebilir enerji, güneş ışınları, rüzgar, akan sular, jeotermal, zirai mahsüller, endüstriyel ve belediye atıkları gibi çeşitli sürdürülebilir kaynaklardan elde edilmektedir.
Yenilenebilir enerjilerin çoğu direkt ya da indirekt olarak güneşten kaynaklanır. Günümüzde güneş enerjisini kollektörlerle toplayarak ısınma ve aydınlanma amaçlı evlerde ve diğer binalarda doğrudan kullanmak mümkündür. Ancak bugünkü teknoloji ile güneş enerjisinin gerekli miktarda bir yerde toplanarak depolanması, bu işlemde kullanılan kollektörlerin sınırlı yüzey alanına sahip olmasından dolayı kolay değildir. Bu kısıtlamaya bağlı olarak, elektrik enerjisi üretmek amacı ile bir ülkenin gelir kaynağı olan tüm tarım alanlarının güneş panelleri ile kaplanması mantıklı değildir.
Ancak güvenilir ve ekonomik çözümler sunan yeni teknolojiler geliştirilirse güneş enerjisi tüm ülkelerin elektrik enerjisi gereksinimlerini karşılayacak duruma gelir. Güneş enerjisini elektrik enerjisine çevirmek için kullanılan fotovoltaik (PV) piller üzerlerine düşen güneş enerjisinin ancak 10-20%’sini elektrik enerjisine dönüştürmekle kalmaz, saati yaklaşık 20 cent/kW-saat olacak şekilde fiyatlandırıldığı için ekonomik açıdan da tam anlamı ile cazip bir çözüm sunmaz. Fakat bu alanda çalışmalar gerçekleştiren kurumlar tarafından bu miktarın 2020 yılına kadar 6 cent/kW-saat’a kadar düşmesi beklenmektedir.
Güneşin ısıtmasındaki farklılıklar ve yerkürenin yüzey yapısının değişik formlarda oluşundan dolayı rüzgarlar meydana gelir, rüzgardaki enerji rüzgar türbünleri yardımıyla yakalanır. Bir bölgedeki rüzgar akışı, o bülgedeki bitki yapısı, akarsular, göller, denizler, dağlar, ve tepeler gibi faktörlere bağlıdır. Yeryüzüne ulaşan güneş enerjisinin yaklaşık olarak yüzde iki (2%)’si kadar olan rüzgar enerjisi, güneş ışınları olduğu sürece olacağından dolayı rüzgar enerjisinde kaynak tükenmesi diye bir olay söz konusu değildir. Rüzgar enerjisinin yel değirmeni ve su pompaları gibi aletlerde mekanik güç elde etmek için kullanılmasına ek olarak, bir jeneratör aracılığı ile rüzgarın kinetik enerjisini elektriğe döndürmek mümkündür. İlk olarak 1980 yılında Danimarka’da gerçekleştirilen bu işlem, rüzgar türbinlerinin geliştirilmesinde atılan ilk adımdır.
Petrol fiyatlarındaki sürekli artışla doğru orantılı olarak rüzgar enerjisinin kullanımına olan ilgi artmış, 1980 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde 80 cent/kW-saat olan enerji fiyatı 2002 yılında 4 cent/kW-saat’a kadar düşmüştür. Temiz bir enerji kaynağı olmalarına rağmen verimlilikleri tamamı ile rüzgar gücüne bağlı olan türbinlerin bağlı olduğu rüzgar santralleri bulundukları çevrelerde gürültü yapar ve çevredeki kanatlı hayvanlara çok zarar verir. Bu nedenlere ek olarak estetik bir görüntü sunmadıkları için bu kaynağa olan talep olması gerekenden daha düşüktür.
Önümüzdeki hafta diğer yenilenebilir enerji kaynaklarına değinerek bu kaynakların ülkemiz için yararlarından ve nasıl uygulanabileceklerinden bahsedeceğiz.
Çise Ünlüer (5 Eylül 2010)
ciseunluer@hotmail.com
Subscribe to:
Posts (Atom)