Arayın, Yeşil Hayatı Tarayın...

15/08/2012

Kültürlerin Birleştiği Nokta: Malezya




Bugün sizlere Malezya ve ülkenin güneyindeki yarımadasında yer alan Johor bölgesinin başkenti Johor Bahru, veya kısa adıyla JB’den bahsetmek istiyorum. Bu yazı, ülkenin kültüründen, halkın inanış ve yaşam şekline kadar farklı alanlarda Malezya halkını tanımamıza yardımcı olacak.

Yaklaşık 1 milyonluk nüfusu ile Johor Bahru ülkenin başkenti Kuala Lumpur’dan sonra Malezya’nın ikinci büyük şehri. Ramazan ayında ziyaret etme fırsatını yakaladığım şehir güney Malezya’nın endüstri, turizm, ve ticaret merkezi olarak biliniyor. 1855 yılında Sultan Abu Bakar tarafından kurulmuş. Kurulduğu zaman sadece küçük bir balıkçı köyü olan Johor Bahru’nun o zamanlardaki ismi Tanjung Puteri olarak geçiyor. Her geçen yıl biraz daha büyüyen Johor, 1990’ların başlarında şehir olarak kabul edilmiş.

Kuzeyde Tayland, güneyde Singapur ve Endonezya ile komşu olan Malezya’dan biraz bahsedecek olursak.... Asya’nın güneydoğusunda bulunan Malezya Federasyonu önceleri Singapur ve Saravakve Sabah (eski Kuzey Borneo)'ın birleşmesi ile oluşuyordu. Ancak 1965 yılında Singapur’un bu federasyondan ayrılıp kendi yönetimini ele alması ile bugün halen geçerli olan dengeler değişti.

Ülke coğrafi yönden Batı Malezya ve Doğu Malezya olmak üzere 2 bölgeye ayrılır. Barındırdığı farklı kültür ve dinlerden gelen insanların bir arada yaşadığı Malezya’da en önemli ve resmi din toplumun yarısının inandığı Müslümanlık. Nüfusun yaklaşık yarısını oluşturan müslüman Malaylar eğitim, iş dünyası, ve kamu alanlarında ülkedeki diğer etnik guruplara göre daha ayrıcalıklı. Ancak bu ayrıcalık herhangi bir nedenden dolayı dinini değiştirmeye karar veren müslümanlardan hemen geri alınıyor.

Ülkenin ikinci büyük etnik gurubu olan Budist Çinliler ise yaklaşık yüzde kırk (40%)’lık bir nüfus yoğunluğuna sahip olduklarından ülkenin ekonomisinde ve yönetiminde önemli yere sahipler. Toplam nüfusun gerisi Hindistanlı, Cavalılar, Minangkabululular, Samalar, Melunlar ve Güney Asyalılar’dan oluşuyor. Bu toplulukların büyük bir çoğunluğu da İslam dinine mensup.

1957’de İslam’ın resmi dil olarak kabul edilmesiyle anayasal monarşiyle yönetilen Malezya’da Sultan aynı zamanda dini lider ve başkomutan olarak kabul ediliyor. Ülkedeki sivil mahkemelere ek olarak şeriat mahkemeleri de hukuk sisteminde yer alıyor. Johor Bahru gibi konfederasyonu oluşturan tüm federal eyaletler ise krallıkla yönetiliyor. Ülkenin kralı ise bu 13 eyaletin bir araya gelmesi ile oluşan sultanlar konseyi tarafından seçiliyor ve 5 yıl görev yapıyor.

Malezya’nın yargı sistemi çok hukuklu bir düzene dayandığından halkın dini inançlarına göre yargılandıkları mahkemeler de değişiyor. Örneğin Malay ve diğer tüm Müslümanların aile ve din ile ilgili davalarana şeriat mahkemeleri bakıyor. Bu durumda halkın bu kısmının evlenme ve boşanmalarında da şeriat mahkemesinde alınan kararlar geçerli sayılıyor. Ancak bu mahkemelerde alınan kararlar için sivil mahkemede temyize gitmek mümkün değil. Öte yandan müslüman olmayan Çinli ve Hintli halkın tüm davalarına kamu mahkemeleri bakıyor.

Ülkede yaşanan ırk ayrımcılığının bir diğer örnegi sadece Malaylar arasından çıkabilen ve birinci sınıf vatandaş olarak sayılan Bumiputralar. Bumiputra “toprağın oğlu” anlamına geliyor. Sadece Malay eyalet sultanları ve üst düzey din adamlarıdan oluşan bu grup üyeleri, güneydoğu Asya’nın en yerli halklarından olduklarından dolayı vergi ödemiyor ve çocuklarını sınavlara girmeden ülkedeki üniversitelere gönderebiliyor. Tabii ülkedeki Çinli ve Hintli azınlıkların bu konuda tam olarak hemfikir oldukları söylenemez. Hatta yapılan bu ayrımcılıklardan çok rahatsız olan azınlıkların da bulunduğu bilinen bir gerçek.

Johor Bahru’yu ziyaret ederken tam olarak ne beklediğinizi bilemiyorsunuz. Başka şehirlerde olduğu gibi alışveriş ve benzeri aktiviteler için güzel mekanları barındıran şehir aslında tam anlamıyla bir kültür sentezi. Özellikle geceleri kurulan pazarlar ülkeye özgün Laksa’ya ek olarak köri ve hindistan cevizinden yapılmış çeşitli yemekleri tadabileceğiniz tezgahlar ve aklınıza gelebilecek her türlü malzemeyi satın alabileceğiniz mekanlar.

Malezya’nın güneyinde bulunan Johor Bahru bölgesinde sıcaklık yıl boyu pek değişmeyen 31-33˚C civarında. Genelde kendi ülkelerinden alışveriş ve uygun fiyatlara eğlence için Singapur’dan gelen turistlerle dolu Johor Bahru. Singapur ve Johor Bahru arasında sıkı bir ekonomik ilişki bulunuyor. Hatta Singapur’da çalışıp ev fiyatları daha ucuz olduğu için Johor Bahru’da yaşayan yüzlerce insan her gün işe gitmek için sınırdan geçiyor. Bunun esas nedenlerinden biri Malezya Ringgit’i karşısında Singapur Doları’nın 2.5 kat daha değerli olması.

Singapur’dan suyun üzerine kurulmuş altı şerit ve bir tren yolunu barındıran Johor-Singapur geçitiyle yarım saatten az bir sürede kolayca ulaşılabilen Johor Bahru’nun en güzel yanlarından biri bölgede yaşayan halkın çeşitliliği. İlk adımınızda göze çarpan renkli bir insan profili mevcut. Johor Bahru’da toplumun büyük bir çoğunluğunu farklı etnik kökenlerden gelen Malay (44%), Çinli (42%), ve Hindistanlı (10%) halk oluşturuyor. Yürüdüğünüz aynı yolda yan yana duran bir cami,  kilise, ve Budist tapınağı görmek mümkün. Durum bu olunca insan sormadan edemiyor: Bu kadar farklı inançlara sahip insanların aynı ortamda yaşaması, benzer kurallar altında yönetilmesi herhangi bir soruna nasıl neden olmaz?

Sorunun cevabı ülkede uygulanan katı kurallarda saklı! Genelde tüm konularda sert bir yaklaşım benimseyen Malezya yönetimi, özellikle ırkçılık içeren konularda hiçbir taviz vermiyor. Örneğin senelerdir birlikte yaşayan bu insanların ırkçılığı destekleyen bir sözü veya hareketi sorgusuz sualsiz, yani hiçbir yargıya tabi tutulmadan hapis cezasıyla cezalandırılıyor. Ülkede yaşayan herhangi bir grubu rahatsız edecek şekilde ırkçı yorum veya davranışlarda bulunan insanlar en az altı sene hapis yatmak durumunda. Durum böyle olunca kimse kimseyi rahatsız etmiyor, herkes birbirinin inanç ve geleneklerine saygı duyuyor ve bu şekilde ülkede barış ve huzur kolaylıkla sağlanıyor.

Toplumun yüzde altmış (60%)’ını oluşturan Malaylar müslüman olduğu için ülkede genelde dini yönetim mevcut. Daha çok halkın müslüman olan kısmına yönelik uyarlanan kurallar günlük hayatta bazı limitlemer getiriyor. Örneğin ülkedeki parklar ve diğer yeşil alanlarda çiftlerin birlikte vakit geçirmesine izin verilmiyor. Özellikle evli olmayan çiftleri hedef alan bu kurallar altında birlikte vakit geçiren herhangi bir çift etrafta dolaşan İslam polisi tarafından uyarılıyor. Bu uyarı sonrasında çiftlere iki seçenek sunuluyor: Hapis veya evlilik! Ve hapse gitmek istemeyen tüm çiftler hemen o gün evlenmek durumunda kalıyor.

Bu neden dışarıda yan yana veya el ele yürüyen tüm çiftler yanlarından evli olduklarına dair belgeleri eksik etmiyor. Ramazan gibi oruç tutulan zamanlarda da müslümanların dışarıda, yani başkalarının görebileceği ortamlarda yemek yemeleri yasak. Böyle durumlarda yakalanan insanar yine polis tarafından götürülüyor. Tabii bu kurallar çoğu zaman halkın müslüman olan çoğunluğuna uygulandığından, turistler ve diğer dinleri benimsemiş olan Çinli halk bir bakıma daha rahat çünkü İslam kuralları onlar için geçerli değil.

Ramazan ayında ziyaret ettiğim Johor Bahru’da da bunu kolaylıkla görebiliyorsunuz. Tüm müslümanların oruç tuttuğu öğle vaktinde yemek için gittiğim tüm restoranlarda Çinliler büyük bir iştahla yemek yerken etrafta bir tane Malay görmek zor. Güneş batımına yakın hareketlenen şehirde gün boyu oruç tutan halkın yavaş yavaş iftara hazırlandığını görüyorsunuz. İnsanlar açık havada yol kenarlarında birlikte iftar açmak isteyenler için hazırlanmış yemek alanlarında toplanmaya başlıyor, yemekler hazırlanıyor. Ve vakti geldiğinde tüm insanlar hep birlikte yemek yemeye başlıyor. Tüm gün bu anı düşünerek yaşayanlar tanıdıkları ve tanımadıkları insanlardan oluşan gruplarla sokak kenarlarındaki büyük masalara yayılarak yemek yerken şehirde gün boyu olmayan bir rahatlama yaşanıyor. Yemek boyunca herkes konuşmak yerine masaların etrafına kurulmuş büyük ekranlardan olimpiyat müsabakalarını seyrediyor, ve arada çıkan tezehürat seslerinden başka bir gürültü duyulmuyor.

Tam olarak ne kadar hijyenik oldukları belli olmasa da bu ortamlarda yemek yemek Malezya’nın kozmopolitan kültürünü anlamak için güzel bir fırsat. Yemekleri hazırlayan Hindistanlı ve Çinli vatandaşların tüm gün oruç tutan Malayların karınlarını doyurabilmesi için ordan oraya koşuşturması ülkedeki farklı etnik gruplar arasındaki uyumun güzel bir örneği. Özellikle geleneksel yemeklerin açık büfeler halinde sunulduğu bu ortamlarda 5 TL’den az bir fiyata rahatlıkla doyabiliyorsunuz.

Malezya’da en büyük geçmişi olan Malayların hayata bakış açıları bize benzediğinden Johor Bahru’da yaşayan halkın davranışlarını benimsemek çok da zor olmuyor. Yıl boyu yüzleşmek durumunda kaldıkları tropik mevsimin bir getirisi olan sıcak hava yüzünden çoğu konuda fazla rahat davranan Malaylar fırsat buldukları zaman çalışmak yerine dinlenmeyi tercih ediyorlar. Johor Bahru’lu bir arkadaşım bu durumu komik bir dille anlatıyor: “Malaylar tembelliklerinden hırsızlık bile yapmaya yeltenmiyorlar diye evlerin genelde kapıları rahatlıkla açık bırakılabiliyor!”.

Ancak ülkede yaşayan diğer etnik grupların büyük bir çoğunluğu eskiden kendi ülkelerinde ekonomik güçlüklerle savaşan ailelerden geldikleri için çalışmanın önemini iyi biliyor. Özellikle paraya ve maddi varlığa önem veren Çinli halk gayet zor koşullarda uzun saatler çalışabildikleri için herkesten daha fazla para kazanıyor. Zamanla Malezya’ya yerleşen Çinlilerin sayısı arttıkça ülke yönetimindeki etkileri ve ekonomiye katkıları da gözardı edilemeyecek bir miktarda artıyor. Artık ülke politikasında da rol oynayan Çinli Malezyalıları farklı yönetim pozisyonlarda da görmek mümkün. Hangi Malay’a sorarsanız sorun, Çinliler, parayı önemseyen ve dolayısı ile hırslı ve  çalışkan bir millet olarak tanımlanır. Durum böyle olunca zamanla güçlenen Çinli Malezya halkı gittikçe Malaylara ait olan toprakları ve işyerlerini ele geçirmeye başladı, Malayların eskiden atalarına ait olan topraklarda işçi durumuna gelmesine neden oldu. Malayların fakirleşmesinin önüne geçmek isteyen ülke yönetimi çeşitli yardımları sadece bu grubun yararlanacağı şekilde sunuyor. Örneğin devlet, ev sahibi olmak isteyen Malaylara yüzde on (10%) civarında yardım yapıyor, yurtdışında okumak isteyen Malaylara da karşılıksız burs veriyor. Bu nedenle Amerika veya İngiltere’nin en iyi okullarında devletleri tarafından destek gören kalabalık Malezyalı öğrenci gruplarını görmek mümkün.

Sınırı olan Singapur’da satılan ev ürünlerini çok daha uygun fiyatlara bulabileceğiniz Johor Bahru’ya hergün sadece alışveriş için geçen yüzlerce insanı görmek mümkün. Tabii burada yapıp Singapur’a geri getirebileceğiniz alışveriş miktarında bir sınırlama var. Komşu Malezya’daki ucuz fiyata satılan benzin fiyatlarından yararlanmak isteyen birçok Singapur’lu araç sürücüsü de sadece arabalarındaki benzin depolarını doldurmak için hergün sınırı geçiyor. Ancak sınırda sıkı bir şekilde kontrol yapan Singapur polislerini unutmamak gerek. Fiyatlardaki bu fark özellikle mülkiyette göze batıyor. Kıbrıs’tan 13 kat küçük bir alanda 5 milyondan fazla insanı barından Singapur’da basit bir müstakil evin değeri 2-3 milyar İngiliz Sterlini’nden başlarken, sadece yarım saat uzaklıktaki Malezya’da bu fiyatlar bugün Kıbrıs’taki ev fiyatlarından daha düşük. Bunun bir nedeni Türkiye’nin yarısından büyük bir alana yayılmış olan Malezya’nın nüfusunun 30 milyonu geçmemesi. Ama her aileye düşen avaraj çocuk sayısı 3 olan Malezya’nın gittikçe kalabalıklaşacağına kesin gözle bakılıyor.

Her ne kadar yakın olsalar da, Singapur ve Malezya arasında dağlar kadar fark var. Singapur her ne kadar gelişmiş, düzenli ve sistemli çalışan bir sisteme sahipse Malezya bir o kadar kaotik, düzensiz, ve henüz gelişmekte. İki ülke arası servis veren otobüslerle Singapur’dan Malezya’ya geçen halk Singapur içerisinde otobüse binerken düzenli bir şekilde sıraya giriyor, etrafındakilere saygılı davranarak sessiz bir şekilde sırasının gelmesini bekliyor. Ancak Singapur sınırındaki pasaport kontrolünden geçip Malezya’ya ayak basan aynı insanlar aniden koşmaya başlıyor, birbirini iterek öne geçiyor, otobüs sırasına girecek olan insanları düzenlemek için konulan demir parmaklıkların üzerinden atlayarak hızlı bir şekilde otobüse binmeye çalışıyor. İnsan davranışlarındaki bu kadar hızlı gerçekleşen bu değişim, ülke yönetimlerinin insanların hareket ve seçimlerinde ne kadar etkili olduğunun çok net bir kanıtı.

Her yıl Johor Bahru’yu ziyaret eden toplam turist sayısının yarısının Malezya’ya ulaşmak için kullandığı Singapur bağlantısına ek olarak, direk olarak Johor Bahru’nun Senai havaalanına Malezya’nın diğer şehirleri Kuantan, Kuching, ve Kuala Lumpur’dan Air Asia, Firefly, veya Malaysia Airlines havayollarını kullanarak varabilirsiniz. Özellikle alışılagelenden farklı bir kültürel tatil tecrübesi edinmek istiyorsanız, Malezya kaçırılmaz fırsatlar sunuyor.


Çise Ünlüer (19 Ağustos – 2 Eylül 2012)
ciseunluer@gmail.com

10/08/2012

Yenilenebilir Enerjide Güneşin Rolü




Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), Grönland'ı kaplayan dev buz tabakasının 8 Temmuz'dan başlayarak 4 gün boyunca beklenmeyen bir biçimde eridiğini tespit etti. Uzun senelerdir bütünlüğünü koruyan bu buz tabakasının aniden erimeye başlaması gerçekten ürkütücü bir haber. Üstelik bu erime sadece bir noktada değil ne yazık ki. Adanın hemen her yerinde görülen erimenin bazı bölgelerde yüzde doksan yedi (97%)'ye kadar ulaştığı görülmüş. Son 30 yılda uydular tarafından tespit edilen en büyük erime oranı yüzde elli beş (55%) olarak belirlenmiş. Durum böyle olunca 97%’lik erime ister istemez ürkütücü bir etki yaratıyor.

Erimenin doğal bir olaydan mı yoksa küresel ısınmadan mı kaynaklandığı henüz bilinmemesine rağmen geçtiğimiz ay Grönland'ın kuzeyindeki Petermann Buzulu'ndan yaklaşık 120 kilometrekare büyüklüğünde bir buz parçasının kopmuş olması bu problemin küresel ısınmaya bağlı olarak normalden çok daha hızlı bir şekilde gerçekleşiyor olabileceğini destekliyor.

Durum bu olunca, geleceği görüp buna göre gereken adımları atmada her zaman bir adım önde olan gelişmiş ülkelerde yapılan çalışmalardan da bahsetmek gerekiyor. Bunlardan biri İngiltere'de kurulan ve binden fazla evin elektrik ihtiyacını karşılayacak olan ülkenin en büyük güneş tarlası. 1800 güneş panelinin bir araya gelmesi ile önceden tarım için kullanılan bir araziye kurulacak olan güneş tarlasının etrafı tamamı ile ağaçlarla çevrilmiş durumda. Bu girişim İngiltere’nin yenilenebilir enerji alanındaki en etkili adımlarından biri olarak belirtiliyor.

Güneş enerjisi alanında bir diğer güzel gelişme İstanbul Üniversitesi (İÜ) öğrencileri tarafından tasarlanan güneş arabası SOCRAT (Solar Car Racing Team). TÜBİTAK 2012 Alternatif Enerjili Formula Araç Yarışları'nın G-Güneş Arabaları Kategorisi'nde 4'üncü kez Türkiye birincisi olan İÜ takımı, 16 Ekim 2011'de Avusturalya'da yapılan Dünya Şampiyonası Veolia World Solar Challenge'ı da 8’incilikle tamamladı. Tasarladıkları güneş arabasına ek olarak İstanbul Üniversitesi bu yıl ilk kez Hidrojen Enerjili Arabalar kategorisinde de yarışarak en iyi tasarım ödülünü alan ''Hidroist'' adlı araçları ile yarışmayı 7’nci olarak tamamladı.

TÜBİTAK tarafından düzenlenen Alternatif Enerjili Formula Araç Yarışları, alternatif enerji kaynakları konusunda toplumsal duyarlılığı arttırmak ve üniversite öğrencilerinin fikirlerini üretime geçirebilmelerine imkan sağlamak amacıyla 2005 yılından bu yana düzenleniyor. Güneşten yararlanan bir teknoloji geliştirmenin çok daha ötesinde bir takım çalışması ve birikiminin sergilenmesini mümkün kılan bu yarışlar sayesinde ortya çıkan teknoloji ve tasarımların kısa zamanda günlük hayatta da kullılması tasarlanıyor. Özellikle güneşten elde edilen enerjinin veriminin arttırılması ve depolanması alanında yapılan çalışmalar arttıkça güneşi enerjiye çevirme yolundaki engellerin kalkması ve insanlığın kullanımına uygun halde getirilmesi an meselesi.

Yenilenebilir enerjilerin esas kaynağı olan güneşin manyetik etkenliğinin gittikçe tırmandığını ve yükseldiğini, ve 2013 yılının ortalarında ise bu seviyenin maksimuma ulaşacağını öne süren bilim adamları her ay bir büyük güneş patlaması yaşandığına dikkat çekiyor. Günlük hayatı etkilemediği için medyada haber değeri olmayan bu olaylar aslında gelecekte hayatımızın değişmesine neden olabilir. Özellikle gittikçe sayı ve boyut olarak büyüyen güneş lekelerini ele alacak olursak, güneşin dünyaya bakan yüzeyinde, güneş lekesinde büyük bir patlama oluştuğu zaman bu patlamalardan meydana gelen malzemelerin 48 saat içinde dünyaya ulaştığı biliniyor. Bu olaylardan yaklaşık 10 milyar ton madde uzaya saçılıyor ve dünyaya kadar gelebiliyor.

Tabii bu maddelerin dünyaya ulaşma yolunda atmosfere zarar vererek deformasyonlara neden oldukları da bilinen bir gerçek. Bu alanda çalışmalar yapan araştırmacılar, gökyüzünde birbirine paralel olarak görülen bulutların aslında atmosferdeki dalgalardan oluşan yapılar olduklarını, yani bu deformasyonlar sonucu ortaya çıktıklarını belirtiyor. Her ne kadar da sık sık dile getirilmese de, güneş patlamalarının şiddeti arttıkça, bunun insanlık üzerindeki etkileri konusunda uzmanların endişeleri gittikçe artıyor. Çünkü patlamarın artan şiddeti ile dünyanın manyetik alanında yaşanan zayıflamalar meydana gelen yüklü parçacıkların yeryüzüne kadar inmesi için gereken ortamı sağlayabilir. Bu durumda meydana gelecek olan deri kanseri ve benzeri hastalıkların sayısı gittikçe artabilir. Örneğin deri kanserinin normalden sık rastlandığı kutup bölgelerinde durum böyle. Bu bölgelerde gittikçe genişleyen ozon deliğinden sızan parçacıklar daha büyük oranlarda yeryüzüne ulaşıp insan sağlığını tehdit ediyor.

Bu alandaki en büyük edişelerden biri ise şiddeti gittikçe artan patlamarların bir gün elektronik aletlerin çalışma sistemlerini etkileyerek günlük hayatta büyük rol oynayan bu sistemleri tamamı ile çökertebileceği. Bunun bir örneği güneş patlamalarından etkilenen bir bölgedeki elektriğin ve haberleşmede kullanılan telefonların aniden çökerek hayatın durması. Tabii insanlık bu konuda duyarsız kalmıyor. Dünyanın etrafında dönen binlerce uzay aracı ve uydu dünyadaki sistemleri olası güneş patlamalarından korumak için tasarlanmış. Ancak yine de hasarlar çıkabiliyor. Hatta güçlü bir güneş patlamasının dünyadaki tüm elektronik sistemleri çökerterek medeniyetin sonunu getirebileceğini düşünenler bile mevcut.


Çise Ünlüer (12 Ağustos 2012)
ciseunluer@gmail.com