En sık görülenler mısır, soya, pamuk, ve kanola olmak üzere yüzlerce GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma)’lı ürün içeren gıdayı her gün bilerek veya çoğu zaman farkında olmadan tüketiyoruz! Genetiği ile oynanmış, bir diğer değişle “genetiği değiştirilmiş” yiyeceklerin oluşumunda, bir türün genetik özellikleri kopyalanarak, bu özelliklere sahip olmayan başka bir türe yerleştiriliyor. Ne kadar zekice değil mi? İşin gerçek yüzü aslında gayet düşündürücü!
GDO’ların bugün insan sağlığı için tam olarak ne anlama geldiğini anlamak istiyorsak, biraz geçmişe, bu teknolojinin bugünlere nasıl geldiğine bakmakta yarar var. 1972 yılında Amerikan biyokimya profesörü Paul Berg’in bir virüsten elde ettiği bir geni başka bir virüse aktarması ile DNA’in ilk kez yapay bir genetik modifikasyonla değiştirilmesi gerçekleşir. Berg, daha sonra rekombinant DNA teknolojisi alanındaki çalışmalardan dolayı 1980 yılında kimya dalında Nobel ödülüne layık görülür. Berg’in virüsler üzerindeki bu çalışmaları diğer araştırmacıları da yakından ilgilendirir ve genetiği değiştirilmiş bakteri, bitki, balık, böcek, ve daha sonra memeliler araştırma dünyasında yerini alır.