Arayın, Yeşil Hayatı Tarayın...

07/11/2014

Portakal Suyunuzdaki Gizli İçerik



Portakal suyunuzu evde sıkmak yerine marketten mi alıyorsunuz? Eğer öyleyse eminim 100% portakal içeren, konsantre madde içermeyenleri tercih etmeye çalışıyorsunuz. Nihayetinde sağlıklı, katkısız ve daha doğal olanı bu, değil mi? Hatta o kadar bir sağlıklı ve taze ki bozulmaması için buzlukta satılması gerekiyor!

Eğer bu tarife uyuyorsanız, bu yazıdan ya nefret edecek ya da çok seveceksiniz. Gerçek şu ki, satın alırken sağlıklı bir seçim yaptığınızı düşünerek harika hissettiğiniz o portakal suyu iddia ettiği şeylerden hiçbiri değil! Çoğu zaman mantığınıza göre yaptığınız varsayımlara göre hareket ettiğinizi bilen gıda endüstrisi de kendi kârını artıracak mantığı takip eder. Sizin mutfağınızda hazırladığınız bir-iki bardak portakal suyunun binlerce litresini üretecek şekilde işleme tabi tutmak takdir edersiniz ki aynı şey değil.

Devamını burdan okuyabilirsiniz...

Çise Ünlüer


11/10/2014

Sağlığın için Vazgeç Kurtul



Evinize aldığınız ürünlerin sağlığınızı ne kadar önemsediğinizin iyi bir göstergesi olduğunu düşünecek olursak, alışveriş alışlanlıklarınızın da hayat stilinizi yansıttığını varsayabiliriz. Tüketici olarak tercihleriniz sağlıklı bir yaşama olan bağlılığınızı güçlendirebilir veya tam tersi baltalayabilir. Seçimlerinizin sağlığınızı desteklemesini istiyorsanız, alışkanlık haline getirdiğiniz ürünleri tekrardan gözden geçirmekte yarar var. Özellikle bu ürünler aşağıdaki 5 kategoriden birine aitse.

Devamını burdan okuyabilirsiniz...

Çise Ünlüer

13/09/2014

Kimyasalsız Temizlik: Doğal Diş Macunu



Market raflarını süsleyen birbirinden iddialı diş macunlarının aslında neler içerdiğini biliyor musunuz? “Bembeyaz gülüşler”, “ekstra ferahlık”, ve “güçlendirilmiş formül” sözlerine kanıp düşünmeden kullandığımız bu ürünler florür, şeker, yapay tatlandırıcılar, ve yapay renk vericiler gibi birçok kimyasal ve sağlığa zararlı madde içeriyor.

Kullandığımız kozmetik malzemelerin etiketlerini okumaya, biraz da okuduklarınızı araştırmaya başlarsanız, diş macunu başta olmak üzere neredeyse her gün kullandığımız kişisel bakım ürünlerinde sorbitol, silika hidrat, gliserin, sodyum lauryl sülfat, sodyum sakarin, sodyum florür, ve titanyum dioksit gibi sağlığımıza zararlı kimyasallara rastlamak mümkün. Tek kullanımda zararlarını farketmediğimiz bu kimyasallar zamanla vücutta birikerek ciddi hastalıklara neden oluyor. Özellikle gelişme çağında olan çocuklarda zeka geriliği, bağışıklık sisteminde yavaşlama, enfeksiyonlara karşı direnç azalması, üreme sisteminde zarar, ve kalıcı dişlerin geç çıkması gibi etkileri olduğu bilinen kimyasalları hayatımızdan çıkarmanın vakti çoktan geldi!


25/07/2014

Gardrobunuzu Yeşillendirin



Sadece bir t-shirt üretiminde kullanılan pamuğu üretmek için nerdeyse 200 gram kimyasala ihtiyaç duyulduğunu biliyor muydunuz? Peki pamuk üretiminde kullanılan 15 böcek ilacının en az 7’sinin kansere neden olduğunu?

Geçtiğimiz hafta İngiltere’deki bir H&M mağazasında tüm giyim reyonlarının üzerinde asılı yazılar ilgimi çekti. Elbiselerin 60°C gibi yüksek sıcaklıklar yerine 30°C’lik suda yıkanmasını teşvik eden “30 is the new 60” girişimi şunu gösteriyor: Tekstil sektöründe bir devrim başlıyor!



07/07/2014

Yeşil Olmanın 5 Yolu



Haberler, politika, teknoloji, ve hatta moda! Doğaya önem veren yeşil ürün ve yaklaşımları her yerde görmeye alıştık. Artık etrafımızda organik yiyecekleri tercih eden, hava ne kadar sıcak olursa olsun klima çalıştırmayan, ve yaşadıkları şehirlerdeki geri dönüşüm olanaklarını araştıran insanların sayısı gittikçe artıyor. Bugüne kadar alışılagelmiş alışkanlıklarınızda doğa dostu değişiklikler yapmak istiyor ama bir türlü gereken adımları atamıyorsanız, okumaya devam edin...

Konu ne olursa olsun, hayatımızda küçük değişkliler yapmak için bazen büyük resme bakmakta yarar var. Küreselleşmenin getirileri sayesinde dünya gittikçe küçülürken, bizden uzak başka ülkelerde yaşayan insanların nasıl yaşadıkları konusunda daha fazla bilgiye sahibiz. Artık aklımızın ucuna bile gelmeyen hayatlarla aramızdaki bağlar tahmin edebileceğimizden daha güçlü. Örneğin, Çin’de üretilen bir oyuncak, Avrupa’daki bir çocuğun hayat kalitesini etkileyebiliyor. Arjantin’de yetiştirilen bitkilerde kullanılan bir tarım ilacı, Amerika’daki halkın sağlığını bozabiliyor, Avusturalya’dan çıkan sera gazları, Brezilya’daki yağmur ormanlarının azalmasına neden olabiliyor...



09/06/2014

Enerjide Yeni Bir Sayfa



Geçtiğimiz ay Soma’da yaşananlar kömür kullanımı hakkında ne kadar bilgisiz olduğumuzu bir kez daha gözler önüne serdi.

İsminden de anlaşılacağı gibi, fosil yakıtlar, milyonlarca yıldır var olan bitki ve hayvan fosillerinin türevleri olup, bu atıkların çürümesi ile oluşuyor. Doğal gaz ve petrol ile bu gruba ait olan kömür ise, sedimanter organik bir kaya. İşlemin ilk parçası olarak bu organik kütleler, uygun bataklık ortamlarda birikip çökeliyor, ve jeolojik işlevlerle birlikte yer altına gömülüyor. Gömülmenin yerin altında oluşturduğu basınç ve ortamın ısı şartlarından etkilenen organik maddenin bünyesinde, binlerce yıl sürecek olan fiziksel ve kimyasal değişimler meydana geliyor. Bu şartlara ek olarak volkanik faaliyetler, fay hareketleri, veya radyoaktif elementlerin bulunduğu ortamlarda yerin ısısı normalden çok daha fazla bir şekilde artabilir. Artan yer ısısı ile organik maddenin gittikçe kömür halini aldığı olgunlaşma süreci “Kömürleşme” (İngilizce’de “Coalification”) olarak adlandırılıyor.

Devamını burdan okuyabilirsiniz...

Çise Ünlüer

27/04/2014

Ortak Malların Trajedisi



ABD’li çevre bilimci Garrett Hardin’in, 1968 yılında Science dergisinde yayınladığı makalesinde anlattığı teorisi, bugün yüzleşmek durumunda kaldığımız birçok soruna açıklama getiriyor. İngilizce’de  “The Tragedy of the Commons” şeklinde geçen “Ortak Malların Trajedisi” veya “Ortakların Kullanımı Trajedisi”, insanların ortak kullanımına açık olarak paylaşılan malların kaçınılmaz kötü kaderini gözler önüne seriyor...

Garrett Hardin’in teorisi gayet basit bir hikaye ile anlatılabilir: Koyunlarını develete ait bir otlakta otlatan bir grup çoban kullandıkları otlağın kalıcı zarar görmeden uzun süre kullanılabilmesinin herkesin yararına olacağını bildiği halde, kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeyi tercih eder. Otlağın zarar görmeden herkes tarafından devamlı bir şekilde kullanılabilmesi için, çobanların koyunlarını gereğinden fazla otlatmamaları veya haklarından fazla koyunu otlağa salmamaları önemlidir.


18/04/2014

Dünyanın En Yeşil Şehirleri


Kim derdi ki bir gün gelecek, insanlar daha sürdürülebilir bir yaşam sürme yolunda arabalarından vazgeçecek? Bu henüz ülkemizde oturmamış bir fikir olsa da, bazı önde gelen Avrupa şehirlerinde yıllardır süregelen trafik ve hava kirliliğinden kurtulmak isteyen yerli halk, yaşadıkları şehirleri daha yaşanılabilir kılmak için rahatlıktan vazgeçmeye hazır!

Buna en güzel örnek, 2011 yılında Avrupa’nın en yeşil başkenti seçilen Almanya’nın Hamburg şehri. Hamburg belediyesi yirmi yıl sürecek bir planla bugün şehrin içinden geçen tüm arabaları dışardan dolaşacak şekilde yöneltecek. Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde Hamburg’da yeşil bir ulaşım ağı kurmayı planlayan şehir yönetimi, yaya ve bisiklet yollarını birleştirerek şehir içerisindeki trafik akışını rahatlatmayı hedefliyor. Plan kapsamında ele alınan bir diğer alan yeşil alanlar. Buna göre, mevcut yeşil alanlar genişletilecek ve yeni park, ortak bahçe, ve oyun alanları yaratılarak şehirdeki toplam yeşil alan miktarı artırılacak. Burdaki esas hedef, tüm halkın, şehrin her bir noktasına yayılmış olacak olan yeşil alanlara bisiklet yoluyla veya yürüyerek rahatça ulaşabilmesi.


22/03/2014

An-be-an şampuan


Bu üç senaryodan en az birini yaşamış olma ihtimalinizin çok yüksek olduğunu düşünüyorum: Kişisel bakım ürünlerindeki insan sağlığı için tehlike arz eden çeşitli kimyasalların farkına vardığınız anda ilk yaptığınız yıllardır kullanmakta olduğunuz şampuanınızın arkasını okumak ve anında bu ürünlerden vazgeçmek oldu! Veya büyük ümitlerle aldığınız güzel kokulu, denemeye sabırsızlandığınız yeni şampuanınız saçınızda yarattığı kötü etkisiyle büyük hayal kırıklığına neden oldu. Ya da kaldığınız otellerde verilen küçük şampuan şişelerinden oluşturduğunuz koleksiyon artık kontrolden çıkmaya başladı. Nedeni ne olursa olsun, özellikle parabenlerin sık kullanıldığı bu ürünler bir kenara atılmış olarak evinizde yer kaplıyor ama atmaya kıyamıyorsanız, bu yazı ilginizi çekecek...


28/02/2014

O Brokoli Bitecek! (mi)?



Bugün market raflarını “süsleyen” birbirinden renkli yiyeceklerin her birinin içinde ne olduğunu anlamak için yanımızda büyüteçle gezerek, ve sürekli gıda paketlerinin üzerindeki “içindekiler” kısımlarını okuyarak anlamadığımız her ürünün sağlığımız üzerindeki etkilerini tek tek internetten araştırmak gerekiyor. Ve farklı sorumluluklarla dolu, zaten yoğun geçen hayatlarımıza yeni bir sorumluluk eklemek üzerimizdeki yükü gereğinden fazla arttırıyor.

Paketlenmiş, uzun ömürlü gıdalardan uzak durmanın en basit yolu, “içindekiler” kısmını okumaya gerek bırakmayan taze yiyeceklere yönelmek. Çocuklarınızın da siz zorlamadan meyve ve sebzeleri tercih etmelerini, yanlız kaldıklarında da seçimlerini sağlıklı gıdalardan yana yapmalarını mümkün kılmak düşündüğünüzden çok daha basit! Bu alanda yapılan araştırmalar, çocukların birbirinden yararlı meyve ve sebzelere yönelmesini kolaylaştıracak pratik çözümler sunuyor.



19/02/2014

Çöpten Yaşam Felsefesi: Freeganizm



Dünyanın farklı noktalarında çöp karıştırarark yiyecek arayan bir grup insan olduğunu biliyor muydunuz? İlk akla gelen, başka bir fırsatı olmadığı için bu yönteme başvuran insanlar olabilir, ancak konumuz bu değil. Konumuz, gittikçe artan tüketim çılgınlığına tepki göstermek ve kapitalist döngüyü kırmak için çöpte buldukları taze yiyecekler ve kullanılabilir durumdaki eşyalara yeni hayat veren “freegan”lar.

Yeryüzündeki kaynakların kullanımı için rekabet etmek yerine paylaşmayı öneren freeganizm kültürü, mevcut ekonomik sistemde bir köle olarak hem kendimize hem çevremize verdiğimiz zararı azaltmak için tüketimden vazgeçmeyi hedefleyen bir stratejiden yola çıkıyor. İngilzcedeki “özgür” ve “bedava” anlamına gelen “free” ve “hayvansal  gıdaları tüketmeyen” yaklaşımı anlatan “vegan” kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluşan freeganizm hareketinin nasıl başladığını anlamak için çok da geçmişe gitmeye gerek yok. 1990’lı yıllarda dünyada başgöstermeye başlayan materyalizm ve kontrolsüz tüketim çılgınlığına tepki olarak gelişen akım, hayatlarını mümkün oldukça yeni ürünler satın almadan devam ettiren bir grubu içeriyor.


Çise Ünlüer

01/02/2014

Monsanto’nun Yalanları



Geçtiğimiz yıl Fransa’daki Caen Üniversitesi’nde yapılan ve Uluslararası “Food and Chemical Toxicology” dergisinde yayınlanan, GDO’ların canlı sağlığı üzerindeki etkilerinin, bugüne kadar yapılan tüm kısa vadeli testlerden çok daha ciddi boyutlarda olduğunu gösteren araştırmanın sonuçlarından bahsetmiştik. Tüm dünyada büyük yankı uyandıran araştırma sonuçlarını tek cümlede özetlemek gerekirse: araştırma kapsamında GDO’lu mısırla bselenen klinik farelerinde çoklu organ büyümeleri, tümör ve kanser!

Etkilerini anlamak için bugüne kadar hep üç ay gibi kısa süreli klinik testlerinden geçirildikten sonra onay verilen GDO'ların zararlarının bu şekilde anlaşılamayacağı uzun süredir tartışılıyordu. Çünkü son yapılan araştırmalara göre, dünyada GDO’lu tohum pazarının yüzde doksan (90%)’ını elinde tutan Amerikan şirketi Monsanto'nun ürettiği NK603 adıyla piyasaya sürülen genetiği değiştirilmiş mısır çeşidinin verildiği farelerde, 13. aydan itibarem tümör, kanser, ve organ büyümeleri gibi etkiler gayet net bir şekilde görülüyor. Yani GDO’ların gerçek etkisini anlamak için 3 ay gibi bir süre yeterli değil.

Devamını burdan okuyabilirsiniz...

Çise Ünlüer

20/01/2014

GDO’lardan Kaç Kaçabilirsen


En sık görülenler mısır, soya, pamuk, ve kanola olmak üzere yüzlerce GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma)’lı ürün içeren gıdayı her gün bilerek veya çoğu zaman farkında olmadan tüketiyoruz! Genetiği ile oynanmış, bir diğer değişle “genetiği değiştirilmiş” yiyeceklerin oluşumunda, bir türün genetik özellikleri kopyalanarak, bu özelliklere sahip olmayan başka bir türe yerleştiriliyor. Ne kadar zekice değil mi? İşin gerçek yüzü aslında gayet düşündürücü!

GDO’ların bugün insan sağlığı için tam olarak ne anlama geldiğini anlamak istiyorsak, biraz geçmişe, bu teknolojinin bugünlere nasıl geldiğine bakmakta yarar var. 1972 yılında Amerikan biyokimya profesörü Paul Berg’in bir virüsten elde ettiği bir geni başka bir virüse aktarması ile DNA’in ilk kez yapay bir genetik modifikasyonla değiştirilmesi gerçekleşir. Berg, daha sonra rekombinant DNA teknolojisi alanındaki çalışmalardan dolayı 1980 yılında kimya dalında Nobel ödülüne layık görülür. Berg’in virüsler üzerindeki bu çalışmaları diğer araştırmacıları da yakından ilgilendirir ve genetiği değiştirilmiş bakteri, bitki, balık, böcek, ve daha sonra memeliler araştırma dünyasında yerini alır.


11/01/2014

Arılar Neden Ortadan Kayboluyor?



Albert Einstein “Eğer arılar yeryüzünden kaybolursa insanın sadece 4 yıl ömrü kalır, arı olmazsa döllenme, bitki, hayvan ve insan olmaz” demiş... Çünkü arılar taşıdıkları polenlerle binlerce farklı bitki türünün döllenmesini ve üremesini sağlamakla kalmıyor, diğer canlıların da dünyadaki varlığını garantiliyor.

Doğadaki birçok canlının, birbirine dayanan, içten bağlı hayat formlarının temsil edildiği ekosistemler kapsamında birbirine bağımlı olarak kurulan bir dengede yaşamlarını sürdürdüğünü biliyoruz. Ancak genetiği değiştirilmiş tohumlar ve sınır tanımadan uygulanan tarım ilaçları yüzünden günümüz çevre koşullarında zarar gören diğer canlılar gibi arılar gün  geçtikçe ortadan kaybolmaya devam ediyor. Ve bu durumun devam etmesi, düşündüğümüzden çok daha kritik sonuçlar yaratabilir!