Arayın, Yeşil Hayatı Tarayın...

30/12/2011

2012’ye Girerken




Geçtiğimiz hafta yeşil bir yıl için ne gibi girişimlerde bulunabileceğimize kısaca değinmiş, basit adımlarla ne kadar büyük değişiklikler yapabileceğimizden bahsetmiştik. Bu hafta sizlere birkaç farklı girişimden daha bahsetmek istiyorum.

Her beş tuvaletten birinin akıttığını biliyor musunuz? Çoğu zaman sessiz bir şekilde gerçekleştiğinden tuvaletinizin akıttığının farkında olmayabilirsiniz. Akıtan bir tuvalet günde 120 ile 2000 litre arası su kaybına neden olabileceğinden basit bir yöntemle bu sorunun farkına varmak önemli. Tuvaletinizin akıtıp akıtmadığını anlamak için arkasındaki su deposuna normalde yiyecekleri renklendirmek için kullanılan sıvılardan birkaç damla bırakabilirsiniz. Eğer bu boya 15-20 dakika sonra tuvaletin içerisindeki suda da kendini belli ediyorsa, bu tuvaletiniz akıtıyor demektir! Genelde eski borulardan veya iyi takılmamış bir vanadan kaynaklanan bu sorun, evdeki basit tamirat işlerinden anlayan herkesin çözebileceği kadar basit.

Geri dönüştürülmüş tuvalet kağıdının varlığından haberdar mısınız? Markette ilk gördüğümde biraz önyargı ile yaklaşmış olsam da, hakkında kısa bir araştırma yapar yapmaz ne kadar mantıklı bir girişim olacağının farkına vardım. Siz de benim gibi sayılardan hoşlanıyorsanız, bunu anlamınıza güzel bir örnek: Sadece Amerika’da tüm insanlar normal tuvalet kağıdı yerine genelde aynı fiyata satılan geri dönüştürülmüş kağıttan yapılan tuvalet kağıtlarından alsa, bu, tonlarca klor kirliliğini engellemekle kalmaz, 356 milyon galon (1.35 milyar litre) temiz suyun kullanımı önlenir ve yaklaşık 1 miyon ağacın kesilmesine engel olur!

Mutfakta kullandığımız kağıt bezler ve yanımızda taşıdığımız kağıt mendiller de dünyanın en masum ürünleri değil ne yazık ki. Her ne kadar da gerekli olduklarını düşünseniz bile, kağıt mendiller birçok ağacın kesilmesine, suyun kirlenmesine ve atık çıkmasına neden oluyor. Bir sonraki market ziyaretinizde toz ve diğer pislikleri nerdeyse mıknatıs gibi toplayan mikrofiber bezlere yönelmenizi tavsiye ederim. Bu bezleri kirlendikleri zaman bile rahatlıkla yıkayıp aynı verimlilikle tekrar tekrar kullanabilirsiniz. Eğer sadece kağıt bezler kullanmanız gereken bir durum varsa bile, geri dönüştürülmüş olanlarını tercih etmek daha doğru olacaktır.

Evdeki bulaşık makinelerinizi bulaşıkları önceden yıkamadan yerleştirerek tamamı ile dolu çalıştırmak aynı miktarda bulaşığı elde yıkamaya kıyaslandığı zaman üçte bir daha az su kullanımına neden oluyor. Bu, günde 40 ile 80 litre arası su tasarrufu anlamına geldiğinden mümkün oldukça tercih edilmesi gereken bir durum.

Evde kullanılan elektrikli aletler arasında en fazla enerjiye ihtiyaç duyanı, bakmaya korktuğunuz enerji faturanızdaki miktarın yaklaşık yüzde onbeş (15%)’inden sorumlu olan buzluklar! Ne yapmalı diye düşünmeden elinizi buzluğunuzun termostatına götürün ve soğukluğu mümkün olan en kısık dereceye kadar çekin. Bu noktada yiyeceklerin erken bozulmamasını sağlayan ama aynı zamanda gereğinden fazla soğutmayan en uygun sıcaklığı bulmak gerekiyor. En başlarda 3 ile 6 derece arasında bir sıcaklığı deneyebilirsiniz. Buna ek olarak, buzluğunuzun arkasındaki tozlandığı zaman daha az verimli çalışan bobinleri her yıl temizlemek de enerji verimliliği açısından yararlı olacaktır.

Elektrik santralleri ülkemizde küresel ısınmaya neden olan en büyük endüstriyel kirlilik kaynakları. Kış ayalarında soğuyan havalarda ısınmak için hemen sobalara veya merkezi ısıtmaya yönelmeden dolaplarınızda sakladığınız battaniyelerinizin ne kadar sıcak ve aynı zamanda keyifli bir ortam yaratabileceğini hatırlayın. Eğer bu sizi henüz ikna etmeye yetmemişse, geçenlerde okuduğum bir çalışmadan bahsetmek istiyorum. Yapılan bir araştırmaya göre, kış aylarında merkezi ısıtma ve benzeri yollarla bulundukları ortamları ısıtan insanlar, vücutları ısınmak için enerji yakmadığından, daha soğuk ortamlarda kalan insanlara göre daha fazla kilo alıyor.

Bu haftaki yeşil tavisyeleri sonlandırmadan, çok çabuk ama bir o kadar da önemli bir adımdan daha bahsetmek istiyorum. Kuru temizleyicilerin çoğu ‘Perc’ veya ‘TCE’ olarak da bilinen ‘perchloroethylene’ adında kansere neden olan bir kimyasal kullanıyorlar. Bu kimyasalın kalıntıları, kuru temizlemeciden aldığınız elbiselerinizde kalıyor, daha sonra araba ve evinize kadar getirdiğiniz elbiselerden soluduğunuz havaya kadar geçiyor. Eğer kuru temizlemeden vazgeçemeyecek bir pozisyonda iseniz (ki bunu tekrar tekrar düşünmek gerekiyor!), temizlemeden sonra aldığız kıyafetleri eve sokmadan poşetlerinden çıkarın ve bir müddet dışarıda, açık havada bırakın. Ama her şekilde kuru temizleme gerektirmeyen kıyafet seçimleri yapmaya çalışmak sağlınız açısından en doğru karar olacaktır.


Çise Ünlüer (1 Ocak 2012)
ciseunluer@gmail.com

23/12/2011

Daha Yeşil Bir Yıl İçin



Yeni yıla girerken hepimizin daha güzel, daha verimli, daha başarılı bir yıl geçirme amaçlı yaptığı planar doğrultusunda aldığı kararlar var. Bu seneki yeni yıl kararınız neden daha yeşil bir sene olmasın? 2012 yılının ve sonrasının doğa ile daha barışık olması için atabileceğimiz birkaç basit adım, inanın kilo vermek, sigarayı bırakmak gibi çoğu zaman devamı gelmeyen hedeflerden çok daha basit, kalıcı, ve etkili!

Atılacak adımlardan biri çıkardığımız çöpü azaltmak! Belediye görevlilerinin toplaması için dışarıya bıraktığımız her çöp bidonu kadar çöpü meydana getirmek için 70 tane çöp bidonunu dolduracak atık kullanılıyor. Çıkardığımız çöp miktarını azaltmak için paketlemesi mümkün oldukça az olan ürünleri, veya paketlemeli ürünlerin de geri dönüşümü ya da tekrardan kullanımı olanları tercih edebiliriz. Henüz ülkemizde tam anlamına oturmuş bir servis olmasa da, sadece bir alüminyum kutunun geri dönüşümü sayesinde tasarruf edilen enerji miktarı bir televizyonu 3 saat çalıştıracak kadar fazla!

Daha yeşil bir yaşam yolunda atılacak bir diğer önemli adım plastik poşetlerden kurtulmak! Bu ürünlerin sağladıkları yarardan çok neden oldukları zararı anlamamıza yardımcı olacak bir örnek: Geçtiğimiz sene Amerika’da kullanılan 88.5 milyar plastik poşeti üretmek için 12 milyon varil petrol kullanılmış! Ve sanmayın ki kağıt veya kartondan yapılan poşetler iyi bir alternatif çünkü onları üretmek plastik olanlarını üretmekten 4 katı daha fazla enerjiye neden oluyor. Market veya mağazalardan yaptığımız tüm alışverişlerde yanımızda tekrar tekrar kullanabileceğimiz bez torbalarımızı ya da kumaş çantamızı götürmek en doğru yaklaşım olacaktır.

Her ne kadar karşı olsak da, nerdeyse hepimiz belli durumlarda pet şişelerde satılan sulardan almak durumunda kalıyoruz. Peki tek 1 litre su şişesini üretmek için tam 26 şişe su kullanıldığını ve bu işlemin 25 litre yeraltı suyunu kirlettiğini biliyor musunuz? Üstelik bu sadece 1 şişeyi üretmek için! Özellikle adamızın kuru ikliminden dolayı suyun değerini daha da iyi bilmemiz gereken bu zamanda bu kadar büyük bir su sarfiyatına neden olan plastik şişelere karşı tepkimizi koymamız gerekiyor. Dikkat ederseniz plastik şişelerin kullanım sonrası doğaya bırakıldıkları zaman yarattıkları kirlilikten bahsetmiyorum bile. Plastik yerine cam, çelik ve zamanla bozulmayan alüminyum şişeleri tercih edebiliriz. Bulunduğumuz ortamda plastikten başka bir alternatifimiz yoksa yapıldığı plastik türünü gösteren altındaki sayılara göre 3, 6, ve 7 numaralı olanlardan neden oldukları sağlık sorunlarını unutmayarak uzak durmalıyız!

Zaman zaman gittiğimiz mağazalardan ürün kataloglarını toplamak, beğendiğimiz dergilere üye olarak her ay eve gelmelerini sağlamak çoğumuzun zararını farketmeden yaptığı bir hareket. Düşündüğümüzden fazla kağıt kullanımı gerektiren ve çoğu zaman bir kere bile bakmadan çöpe attığımız bu katalog ve dergiler milyonlarca ağacın kesimine ve binlerce galon suyun kirlenmesine neden oluyor.

Temizlik amaçlı kullandığımız deterjanların tümü doğaya zarar vermekle kalmıyor, sağlığımızı da olumsuz etkiliyor. Bugün Türkiye dahil olmak üzere birçok ülkede marketlerde rahatlıkla bulabileceğimiz bitki bazlı biyoçözünür doğal temizlik ürünleri en az kimyasal olanları kadar iyi temizliyor ve aynı zamanda sağlığımıza zarar vermiyor.

Evinizde kullandığınız sıcak sudan vazgeçebilir misiniz? Peki en azından çamaşır yıkarken soğuk su kullanabilir misiniz? İşte fikrinizi değiştirecek bir gerçek: Tipik bir çamaşır makinesinin çalıştığı süre boyunca ihtiyaç duyduğu enerjinin sadece yüzde on (10%)’u motorunu çalıştırmak için kullanılıyor. Geriye kadar yüzde doksan (90%)’ının çok büyük bir bölümü çamaşırlarımızı yıkarken kullandığımız suyu ısıtmaya kullanılıyor! Bunu öğrendiğinizde en az benim kadar etkilenmişşeniz, hemen bir deneme yapın. Göreceksiniz ki çoğu çamaşırınız 30 derece gibi düşük sıcaklıklarda da gayet iyi ve yüksek derecelerde yıkandığından çok daha az zarar görerek temizlenecek.

Evde kullandığınız aletlerden en fazla enerjiye ihtiyaç duyanlardan biri çamaşır kurutucuları. Bu aletler genellikle içerilerine konulan kıyafetleri gerekenden fazla kurutmakla kalmıyor, aynı zamanda enerji sarfiyatına ve gereksiz harcamalara neden oluyor. Özellikle elektrik fiyatlarının dünya avarajının üzerinde olan ülkemizde yılın çoğu zamanı gayet avantajlı miktarlarda olan güneş gibi verimli bir doğal kaynak varken çamaşır kurutmak gibi basit bir işlemi elektrik kullanarak yapmaya çalışmak gerçekten anlamsız.

Önümüzdeki hafta yeni yılda atacağımız yeşil adımlara devam edeceğiz.


Çise Ünlüer (25 Aralık 2011)
ciseunluer@gmail.com

16/12/2011

Pet Şişeler Hakkında Bilmedikleriniz



Tüm dünyada tüketimi en çok artan gıdanın ne olduğunu biliyor musunuz? Ambalajlı su! Plastik, ne yazık ki camdan daha pratik ve düşük maliyetli olduğundan yaygın bir şekilde tercih ediliyor. Biraz da bu nedenden dolayı plastik şişelerle yaşamak durumunda olduğumuzu kabullenmemiz gerekiyor. Ancak bu, plastik maddelerin bize vereceği zararı göz ardı etmemiz gerektiği anlamına gelmiyor.

Herhangi bir zararı önlemek için atılacak önemli adımlardan biri ambalajın güvenliğini sağlamak için pet şişeleri kesinlikle bekletmeden kullanmak, ve özellikle direk güneş ışığı alan yerlerde tutulanardan uzak durmak. Çünkü geçen hafta bahsettiğimiz gibi BPA, sıcak sıvılarla temas ettiği zaman açığa çıkarak insan vücuduna giriyor ve kanser riskini artırıyor. Bunlara en iyi örnek büfelerde bekletilen veya plajlarda gün boyu satılan şişeler. Bu ortamlarda tüketilecek en güvenli su cam şişeler içinde gelenler.

Günlük hayatta yaygın olarak kullanılan plastik damacana suyu yerine çeşme suyunu tercih etmek isterseniz, bu seçimin de tüm tehlikelerini göz önününde bulundurmak gerekir. Çeşme suyundaki yüksek miktarlardaki klor, organik maddelerle reaksiyona girerek kanser yapıcı “trihalometan”ın oluşmasına neden oluyor. Türk Standartları’na göre, “trihalometan” oranı en çok 100, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’ne göre 150, ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA)’na göre 80, Avrupa Birliği (EC)’ne göre 100 olmalı. İstanbul, Ankara, ve İzmir gibi büyük şehirlerde trihalometan oranı genellikle 100’ün altında olduğundan bu açıdan güvenilir olduğu düşünülüyor. Ancak bu değerlerin sürekli kalitesi değişen ülkemizdeki sudaki oranlarının kaç olduğunu kontrol etmeden bu suyu bardağa dökmemek gerekiyor.

İçme suyundaki klorun insanlar üzerindeki zararını ortadan kaldırmak için şebekeden iki ayrı su verilmesi önerisi de bu konuya çözüm arayanlar tarafından tartışılan konulardan biri. İnsanın içme suyundan ilk beklentisi herhangi bir mikro-organizma içererek biyolojik hastalıklara neden olmaması. Şebekeden elde edilmiş dezenfekte su klor dioksit, klor ve ozon maddeleri içerir. Şebekelerde dolaşan suya temizlenmesi için karıştırılan klor mikropları öldürse de, mikroplar bu su musluğun ucuna gelinceye kadar suya tekrar bulaşır. Bu durumu göz önünde bulunduran yetkilier, tüm mikroplardan kurtulmak için gereğinden fazla kloru suya karıştırdığından evdeki musluklarımızdan akan su fazlasıyla klor içerir.

Ancak unutmamak gerekir ki klor kendi başına yeterince zehirli ve kanserojen! Evdeki klorlu sudan memnun kalmayan insanlar en pratik çözüm olarak görülen pet şişelerde satılan “doğal” ve “saf” suya yönelmeye başlıyor. Böylece, gittikçe kullanılan plastik miktarı artıyor ve tüm insanların doğuştan doğal hakkı olan su, adil bir dünyada avcumuza alıp rahat rahat içebileceğimiz su, plastik şişelere hapsedilerek yüksek fiyatlara bize yeniden sunuluyor!

Gelişmiş ülkelerdeki su erişimine çabucak bir bakacak olursak, Almanya, Avusturya, Hollanda, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerde su arıtma tesislerinden evlere ulaşan su, çeşmelerden büyük bir güvenle içiliyor. Sağlık yetkilileri tarafından sürekli kontrol altında tutulan tesisler bu sayede uzun yıllardır sorunsuz bir şekilde hizmete devam ediyor. Bu alanda iyi bir örnek Avustralya’nın son 2 senedir pet şişe kullanmayan 2 bin nüfuslu Bundanook kasabası. Bu kasabada yaşayan insanların talebi doğrultusunda Bundanook dünyada pet şişe yasağı getiren ilk yerleşim birimi olarak biliniyor.

New York’da bulunan Doğal Kaynakları Koruma Konseyi (NRDC) her üç plastik şişe suyundan birinde sentetik organik kimyasallar ve bakteriler bulunduğunu belirterek insanların pet şişelerden daha güvenli ve ucuz içme suyuna erişimi olması gerektiği fikrini savunmuştu. NRDC’ye göre musluk suyunu arıtarak şişe suyundan çok daha ucuz ve güvenli su elde edilebilir. Amerika’da yetkililerin halkı suyu çeşmeden içmeye ikna etme çalışmaları doğrultusunda aralarında New York, Illinois ve Virginia eyaletlerinin bulunduğu 10 eyalette pet şişe suyu satışlarının azaltılması yönünde karar alındı.

Ülkemizde nerdeyse tüm yemek servisi yapan çalışma yerlerinde, yemeğin yanında istediğimiz su plastik şişede geliyor, plastik kokuyor! Üstelik bizim gibi yılın büyük bir kısmında sıcak havayla boğuşan ülkelerde tehlike çok daha büyük. Bulunduğumuz tüm ortamlarda mümkün oldukça cam şişelerin kullanılmını teşvik etmek hepimizin sağlığı için yararlı olacaktır.

Şimdiye kadar bahsettiğimiz tüm olumsuzluklarına ek olarak pet şişelerin üretiminde her yıl 17 milyon varil petrol kullanıldığını biliyor muydunuz? Yakından uzaktan çevreci olduğunuzu düşünmeseniz bile, kendinizin ve sevdiklerinizin sağlığını biraz düşünüyorsanız tüm plastiklerinizi çelik veya cam olanları ile değiştirin.


Çise Ünlüer (18 Aralık 2011)
ciseunluer@gmail.com

10/12/2011

BPA ve İnsan Sağlığı



Belli plastik türlerinde bulunan Bisfenol A (BPA)’nın öğrenme ve davranış üzerineki olumsuz etkileri arasında saldırganlığı artırması ve öğrenmeyi güçleştirmesi geliyor. Farelerde yapılan bilimsel araştırmalar, BPA alımının prostat büyümesi ve erken ergenliğe yol açtığını da ortaya koymuştur. Bunlar yetmezmiş gibi, BPA, obezite, diyabet, astım, ve kalp-damar hastalıkları ile de ilişkilendirilmekte; kadınlarda meme, erkeklerde prostat kanseri riskini de artırmaktadır. Bunlardan daha da korkutucu olanı, gençler üzerinde olan etkileri ve olumsuzluklarının bizden sonraki nesillerde çok daha belirgin ortaya çıkması ihtimali.

Peki Bisfenol A’dan korunmak için ne gibi önlemler alınılabilir? İlk olarak çocukları beslemek için kullanılan tüm biberonlarda cam olanlarının polikarbon olanlarının yerine tercih edilmesi ve sıcak veya kaynar süt ile su ve mamaların kesinlikle plastik şişelere konulmaması gerekir. BPA içeren biberonlar üzerinde yapılan sayısız araştırma, bebek ve çocuk sağlığının BPA yüzünden ciddi tehlikelerle karşı karşıya olduğunu kanıtlıyor. Bunun esas nedeni yapısında BPA barındıran plastik biberon, şişe ve yiyecek kaplarına sıcak bir sıvı veya yiyecek konduğu zaman kaptaki BPA’nın sıvıya geçmesi. BPA, ayrıca su depolarının iç yüzeyleri, döşemeler, cilalar, elektronik ürünlerin basılı çevrim kartları, tenis raketleri ve sörf tahtaları gibi birçok tabakalı malzemelerde ve yapıştırıcılarda da bulunur.

Bu kullanımlarının yanında BPA, termal kağıtların kaplanması, PVC plastiklerin üretimi ve fren sıvılarında da bir katkı maddesi olarak kullanılır. Kompozit diş dolguları ve protezleri de çeşitli BPA bileşiklerinden üretilir. Mobil telefonlar, su ısıtıcıları, kahve makineleri, bilgisayarlar, CD ve DVD’ler, biberonlar, yiyecek-içecek kutuları, bardakları, şişeleri ve saklama kaplarında da BPA bulunabilir. Her ne kadar üzerinde uygun olduğu belirtilse de, plastik kaplar mikrodalga fırında ısıtılmamalı, içi plastik kaplı metal kaplarda bulunan mamalar tercih edilmemelidir. Mutfaklarımızda gerçekleştirdiğimiz her işlem için mümkün oldukça polikarbonat kaplardan uzak durmalı, BPA salan türden plastik malzeme ile kaplı metal ve diğer kutularda satılan yiyeceklerden kaçınmalıyız.

Ülkemizde ev ve iş yerlerinde sıklıkla kullanılan damacanalardaki suyu hemen cam sürahi ve kaplara boşaltmak ve mümkün oldukça pet şişelerden uzak durmak sağlığımız açısından yararımıza olacaktır. Normalde 60-70 kez kullanılmak üzere üretilmiş damacanaları, ülkemizde herhangi bir kontrol olmadığından dolayı nerdeyse 1000 kez kullanıyoruz. Evimizde görevini tamamladıktan sonra şirket tarafından toplanan damacanaların ne kadar iyi yıkandığı ise tartışma kaldırır. Özellikte deterjan kullanılarak temizlenen damacanaların daracık ağızlarından iyi bir yıkama şekli gerçekleştirilemeyebileceğinden, deterjan kalıntısını gidermek son derecece güçtür.

Plastik şişelerle ilgili söyleyecek daha birkaç birşey var. Öncelikle plastik su şişelerinin buzluğa konulmaması, arabada bırakılan pet şişelerdeki suların da tüketilmemesi tavsiye ediliyor. Unutmamak gerekir ki plastik şişelerin dondurulması da, insanlarda kansere neden olan plastik içindeki Dioksin’i açığa çıkartmaktadır.

Unutmamak gerekir ki ilk kez piyasaya sunulan bir suyun üzerinde birçok kimyasal analiz yapılıyor. Bu veriler su paketlerinin üzerine yazılıyor olsa da, bu analiz sadece bir kez yapılıyor. Tekrar tekrar kullanılan plastik su paketlerinde durum çok farklı olduğundan bu analizin artık bir önemi kalmıyor çünkü artık o suyun içinde tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz. Uzmanların verdiği tavsiyelerin arasında 3 ayda bir kullanılan su markasını değiştirmek geliyor. Bu yöntemle en azından kronik zehirlenmenin önlenilebileceği düşünülüyor.

Tabii olaya bir de diğer taraftan bakmak lazım diye düşünecek olursak, Türk Plastik Sanayicileri Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Vakfı (PAGEV)’nın pet şişelerin kanserojen olmadığını öne süren görüşleri ters yönde. PAGEV, BPA’nın insan vücuduna kanser yapan madde olarak bulaşabilmesi için bir yetişkinin günde 60 damacana, bir çocuğun ise 6 damacana su içmesi gerekli olduğunu iddia ediyor. Kurum, Avrupa’da bile yasaklanmayan polikarbonat biberonlara açılan savaşın yersiz olduğunu düşünmekle birlikte pet şişelerin, polyester esaslı oldukları için polikarbonatlara göre çok daha sağlıklı olduğunu düşünüyor.

Uzmanlar her ne kadar BPA’nın zararlarını tartışadursunlar, kendinizin ve sevdiklerinizin sağlığını riske atmak istemiyorsanız bu konuda risk almamak en doğru yaklaşım olacaktır.


Çise Ünlüer (11 Aralık 2011)
ciseunluer@gmail.com

02/12/2011

Plastiğin Diğer Tarafı





Oturduğunuz yerden etrafınıza bir bakın. Gün boyunca su ihtiyacınızı sağlayan damacanadan mutfaktaki saklama kaplarına kadar herşey plastik! İlk bakışta kullanışlı görünen bu malzemelerin aslında insan hayatının sonunu getirebileceği hiç aklınıza geldi mi?


Her ne kadar yeni bir konu olmasa da, plastiklerin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri hakkında yeterli bilgiye sahip değiliz. Bu konuda bilimsellikten sapmayarak halkı doğru bilinçlendirmenin önemi tartışılmaz. Öncelikle üzerlerindeki farklı sayılarla belirtilen plastiklerin ne olduklarını ve hangi gruba ait olduklarını bilmek gerek. 1 numaralı “PET” işareti genellikle su, meşrubat, ve sıvı yağ şişelerinin üzerinde görülür. Bu ürünlerin “Polietilentereftalat” (PET)’ten üretildiğini belirten bu işaret, ürünlerin kullanım sonrası geri dönüştürüldüklerinde sentetik elyaf ve dolgu malzemesi olarak değerlendirilebileceklerini belirtir. 2  numaralı HDPE ve 4 numaralı LDP işaretlerinin ait oldukları PE (Polietilen) grubu deterjan, sampuan, çamaşır suyu, çöp torbaları, ve motor yağı kutularının üzerinde bulunur. Bu maddeler geri dönüştürüldükleri zaman aynı türde ürünlerin yapımını mümkün kılar.


3 numaralı PVC (Polivinilklorür) ise sıvı deterjan, çeşitli kimyasal maddeler, kozmetik ve sağlık ürünleri üzerinde görülür. PVC’ler geri dönüştürüldükleri zaman kirli su borusu, yer karosu ve dolgu malzemesi olarak değerlendirilebilirler. 5 numaralı PP (Polipropilen)’den yapılan ambalajlar genelde deterjan kutusu veya margarin kabı olarak karşımıza çıkar. Bu maddeler geri dönüştürüldüğünde sentetik halı tabanı gibi çeşitli plastik ürünlerin yapımında kullanılabilir.


6 numaralı PS (Polistiren) margarin ve yoğurt kaplarının yapımınında kullanılır. Geri dönüştürüldüğü zaman yalıtım malzemesi yapımında yer alır. Son olarak, 7 numaralı PC (Polikarbon) üzerinde bulunduğu malzemelerin, 1’den 6’ya kadar olan plastik türlerinin dışında kalan plastiklerden yapıldığının işaretidir. Bu ambalajlar, bozuştuğu zaman kansere yol açan Bisfenol A (BPA) içerir.


Peki nedir bu Bisfenol A? İşlevsel iki fenol grubu bulunduran organik bir bileşik olarak tanımlanan Binesfenol A, genellikle polikarbon ve benzeri plastiklerde görülen yüksek sıcaklıklar sayesinde şekillenerek sertleşebilen plastik hammaddelerin yapımında kullanılıyor. BPA yıllık 2.7 milyar kg üretim miktarıyla, dünyada en çok miktarda üretilen kimyasallardan biri olduğu gibi, her yıl atmosfere 100 ton salınıma neden oluyor. Bu kadar yüksek üretim miktarlarından anlaşılacağı gibi, BPA’nın yaygın bir kullanım alanı bulunuyor. Yukarda belirtilen Tip 3 PVC’lerde antioksidan olarak kullanılmasına ek olarak, tutuşma önleyici ya da geciktirici “Tetrabromobisfenol”ün de öncü maddesi olduğu biliniyor. 


Genelde tüm plastik malzemelerde türünü gösteren işaret bulunur. Unutmamak gerekir ki her plastik pet olmayabilir çünkü sıklıkla kullandığımız plastik kapların bazıları polikarbon içerir. Bu noktadan hareket ederek evimize soktuğumuz tüm plastiklerin çeşidine göre sunduğu riski bilerek hareket etmek yararımıza olacaktır. BPA, sert plastik şişelere ek olarak farklı alalarda da yaygın bir şekilde kullanıldığından, içinde plastik kaplama bulunan metal yiyecek ve içececek kutularında da bu risk geçerlidir. Tehlike arz eden başka alanların başında tıbbi ve diş hekimliği araçları, diş dolguları, doku yapıştırıcı, gözlük mercekleri, CD ve DVD’ler ve ev elektronikleri gelir. Cama benzeyen plastik biberon, bardak, tabak, çatal, bıçak ve karıştırıcı gibi birçok üründe de Bisfenol A olduğu biliniyor.


Gelişmiş ülkelerde kullanılan tüm plastiklerin üzerlerinde türlerini gösteren uyarılar bulunmasına rağmen ülkemizde bazı firmalar kendi çıkarları doğrultusunda bu konuyu görmezden gelmeyi tercih ediyor. Bu alanda çalışmalar yapan uzmanlara göre çoğu zaman işaretler olmadan pet ve polikarbon şişe ve kapları ayırt etmek mümkün olamayabiliyor. Bu ayrımın yapılması için bu kapların altında bulunan oklardan yapılmış üçgenlerin ortasında yazılı plastik türlerini belirten rakamlara dikkat etmek gerekiyor.  Kendine özgü bir grubu olmadığı için 7 numara ile gösterilen polikarbonlara ek olarak 3 numaralı PVC’ler de Bisfenol A içeriyor.


BPA içeren biberon ve yeniden kullanılabilen su şişeleri sayesinde günlük hayatta kullandığımız suya da karışan BPA ile ilgili endişenin artması doğal. Artan endişeyle doğru orantılı olarak aldıkları suyu evlerinde kullanmadan önce arıtan insanların sayısı gittikçe artıyor. Uzmanların “arıtma cihazı alamıyorsanız çeşme suyu için, daha iyi” tavsiyesi tehlikenin büyüklüğünü belli ediyor. Tabii ülkemizdeki çeşme suyunun ne kadar içilebilir olduğu tartışılır.


Önümüzdeki hafta bu maddeden korunmak için ne gibi önlemler alabileceğimize değineceğiz.




Çise Ünlüer (4 Aralık 2011)
ciseunluer@gmail.com