Arayın, Yeşil Hayatı Tarayın...
08/07/2012
Dikkat Yemeğinizde Zehir Var!
Bir inek normal şartlar altında ne zaman süt üretir hiç düşündünüz mü? Yavruladığı zaman, değil mi? İneklerin bu özelliği süt üreticileri tarafından o kadar bir kontrol altına alınmış ki, yavru veren bir inek yavrusu dünyaya geldikten birkaç gün sonra ondan ayrılıyor. Anne ve yavru inek günlerce bu ayrılığa ağlıyor. Bu üzüntünün tek nedeni olan gözü dönmüş insanoğlu bu sürede anne inekten mümkün olan tüm sütü kendi kazancı için çıkarıyor!
Yukarda anlatılan olayı komik veya saçma bulmuş olabilirsiniz. Ancak bir annenin sütünü almak için onu çocuğundan ayırmak tamamı ile dehşet verici bir olay. Biraz durup düşünmekte yarar var: Besleneceğiz diye bu kadar da acımasız olmamıza gerek var mı?
İnsanın kanını donduran bir başka örnek etleri pembe olsun diye buzağılara yapılan eziyet. Kesilip insanlara sunulduğu zaman pembe renkte olan etlerin Avrupa’daki değeri 100 Euro’ya kadar çıktığından önemli görünen bu özelliğin oluşması için hayvanlara demir içeren gıdalar verilmiyor. Çünkü demir tüketen buzağıların eti bembe değil de kırmızı oluyor! Sırf bu yüzden, demir eksikliğini gidermek için ahırlarda duran paslı metal parçalarını yalayan hayvanların durumu içler acısı.
Gerekli demirden mahsun bırakılırken tehlikeli miktarlarda hormonla beslenen bu hayvanlar bu doğal olmayan gelişimleri sonunda sofralarımıza ulaşıyor. Sonuç? Türlü türlü ciddi sağlık sorunlarıyla uğraşan insanlar.
Sırf iyi verim ve daha fazla kazanç yapacağız diye ne hayvanlara ne de insanlara bunu yapmaya hakkımız yok! Amerika gibi insan hayatına olan etkilerini düşünmeden gözü kapalı bir şekilde üretim ve verimi arttırmaya çalışan ülkeler aynı zamanda insanları zehirlediğini bile bile kazançlarından vazgeçmemek için buna devam ediyor. Ne yazık ki durum bizde veya Türkiye’de de çok farklı değil.
Canımız sıkılsa da gerçekleri öğrenmemiz gerekiyor. Et ve sütteki durumdan bahsettik, gelin bir de yumurtaya bakalım. Halkımız tarafından da düzenli bir şekilde tüketilen yumurta aslında düşündügümüz kadar masum değil. Tavukların verimi artması için, yani günde birkaç kere yumurtlayabilmesi için alması gereken büyüme hormonları var. Oysa bu kadar çok ve sık yumurtlamak tavukarın doğasında yok ki! Büyüme çağında yedikleri et, süt, ve yumurtadan vücutlarına giren hormonlar yüzünden kız çocukları önceki nesillere göre çok daha erken adet görüyor, erkek çocuklarının göğüsleri normalin üzerinde bir hal alıyor!
Hormonların dışında ülkemizde de fazla miktarlarda kullanılan tarım ilaçlarını da unutmamak gerek. Vücuttaki yabancı madde oranı arttıkça büyüyen kanser tehlikesi hepimizin korktuğu bir durum. Madem ki küçük yaştan itibaren görülen kanser hastalıklarını büyük ölçüde tetiklediğini biliyoruz, neden halen bu gıdaları tüketiyoruz?
Bu sorunun cevabı ülkeden ülkeye değişir. Bizim durumumuz dünyanın geri kalanına göre biraz farklı. Hormonlu ve tarım ilaçlı gıdarlı tüketiyoruz çünkü çok da farklı seçenek yok. Gelişmiş ülkelerdeki gibi organik gıda zincirleri ve bu konuda duyarlı olan üreticiler yok. Zaten olsa da çeşitli maddi sıkıntılar yaşayan halkımızda organik olmayan gıdadan en az iki katı daha pahalı olan organik gıdayı karşılayabilecek ekonomik güç de yok. Bir de ne yazık ki rahatın ve lezzetin peşinde olan insanımızda bu mentaliteyi aramak ne kadar gerçekçi bir yaklaşım? Yarın herkesin mangal yapmaktan vazgeçtiği, kırmızı et tüketimini en aza indirdiği ve bunun yerine daha sağlıklı balık ve yağsız beyaz eti tercih ederek sebze ağırlıklı bir beslenmeyi benimseyen bir Kıbrıs düşünebiliyor musunuz? Ben bunu hayal etmekte bile zorlanıyorum.
Kendi adıma çok tercih etmediğim kırmızı eti tamami ile bilimsel bir açıklama ile gözünüzden düşürmeye çalışama çabamda ne kadar başarılı olurum bilmem ama denemekte yarar var. Harvard Üniversitesi’nde 30 yıldan fazla süren ve 120 bin insan üzerinde yapılan bir araştırmaya göre düzenli bir şeklide kırmızı et tüketmek hem kansere hem de genç yaşta kalp krizlerine neden olabiliyor. Araştırma altında 30 yıl boyunca gözlenen yaklaşık 38000 erkek ve 84000 kadından alınan bilgiler doğrultusunda varılan sonuçlar, her gün işlenmemiş et tüketenlerin ölüm riskinin yüzde onüç (13%) daha fazla olduğunu gösterdi. Her gün, salam, sosis gibi işlenmiş et tüketenlerde ise risk yüzde yirmi (20%)’den de fazla.
Aynı araştırma, kırmızı etin tersine beyaz etin ölüm riskini düşürebildiğini de kanıtladı. Buna göre düzenli olarak balık tüketenlerin ölüm riskinin yüzde yedi (7%), kümes hayvanları tüketenlerin yüzde ondört (14%), fındık yiyenlerin ise yüzde ondokuz (19%) oranında düştüğü görüldü. Tabii bu etlerin mümkün olan en doğal ortamlarda yetişen hayvanlardan gelmesi önemli bir faktör.
Vurgulamaya çalıştığım nokta şu: Doymuş yağ oranı yüksek olan ve içerisinde kanserojen sodyum, nitrit ve benzeri birçok kalıntı içeren kırmızı ve işlenmiş et tüketimimizi azaltarak çok daha sağlıklı bir hayata kapılarımızı açabiliriz. Günün sonunda insan bir kere yaşar, bunu da hastalıktan uzak ve sağlıklı bir şekilde yaşamak gerek değil mi?
Çise Ünlüer (8 Temmuz 2012)
ciseunluer@gmail.com
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment