Arayın, Yeşil Hayatı Tarayın...
10/02/2012
Yiyecek Bankaları ve Paketlemeler
“Tabağında yemek bırakma yoksa arkandan ağlar” diyen annelerimizin ne kadar haklı olduğunu büyüdükçe daha iyi anlıyoruz çünkü artık arkamızdan ağlayanların sayısı koca bir kıta nüfusuna ulaştı. Öyle bir tezatla karşı karşıyayız ki insanın mantığına sığmıyor: Bir köşede yiyecek bulamadığı için açlıktan ölen, diğer bir köşede yiyecek bolluğundan kurtulmaya çalışırken anoreksiya ve benzeri ölümcül hastalıklara yakalanan insanlar...
Bu haftanın konusu her yıl tonlarcası çöpe giden ve bu şekilde iklim değişikliğini de hızlandıran yiyecekler. Sadece Amerika’da geçen yıl 30 milyon ton yiyeceğin kullanılmadan çöpe gittiğini biliyor muydunuz? Kişi başı 90 kilo yiyecek anlamına gelen bu miktar sadece boşa giden yiyecekler açısından değil, bu yiyeceklerin üretimi sırasında tüketilen enerji açısından da küresel ısınmayı tetikliyor. Bunlara ek olarak ülkemizde de büyük bir sorun teşkil eden çöp sorunu da gittikçe ciddileşiyor çünkü artık çöpümüzü atacak bir yer bulmakta gittikçe zorlanıyoruz. Bir de unutmamak gerek ki yiyecekler çöpe atıldığında iklim değişikliğine sebep veren karbondioksitten yirmi kat daha güçlü bir gaz olan metan gazı salımına neden oluyorlar, ki bu da hafife alınacak bir durum değil!
Bu konuda çözüm geliştirmek için harekete geçen ABD Manavlar Birliği, “Yiyecek Bankları” adı altında başlattıkları girişim bünyesinde hala yenebilecek durumdayken çöpe atılan yiyecekleri kabul ediyor ve bu şekilde çöpe atılan yiyecek sorununu kökünden temizlemeyi hedefliyor. Tabii bu düşünüldüğü kadar kolay bir girişim değil. Önemli olan uzun vadede her bir bireyin gerçekten tüketebileceği kadar yiyecek alması alışkanlığının yerleştirilmesine katkı koymak. Bu durumda fazladan gelen yiyecekler önemli bir miktarda azalacak ve boşa gitmek yerine yiyecek bankalarına ve burdan da ihtiyacı olanlara bağışlanacak.
İnsan düşünmeden edemiyor, neden bu veya benzeri girişimler ülkemizde de uygulanmasın? Her ne kadar nüfusumuz daha az olsa da, kullanılmadan çöpe giden her yiyecek dünyadaki gittikçe büyüyen açlık sorununu artırıyor ve farkında olsak veya olmasak hepimizi yakından ilgilendiren küresel ısınmayı tetikliyor. Bu duruma getirilecek bir başka çözüm ise yiyecekleri çöpe atmak yerine hayvanlara vererek veya kompost yaparak bireysel olarak katkı sağlamak. İşte birkaç basit tavsiye: Artan ekmek veya kuru baklagil gibi yiyecekler kuşların ulaşabileceği pencere kenarlarına bırakılabilir, fazladan yapılan yemekler komşular ile paylaşılabilir veya daha sonra hayvan yetiştiricilerine ulaştırılabilir, artan sütler sokak kedilerine verilebilir, alışveriş yaparken ihtiyacımız kadar alınabilir, bahçeli evlerde biyolojik atıklar ayrılarak küçük öbekler halinde toprağa gömülebilir, ve en basiti sadece ihtiyaç duyulan kadar tüketerek yiyeceklerin tabaktan çöpe gitmesi önlenebilir.
Yiyeceklerden bahsetmişken hızlı hareket eden günlük yaşamda düşünmeden tükettiğimiz hamburger, patates kızartması, ve patlamış mısır paketlerinde bulunan kimyasal maddelerin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinden de bahsetmek istiyorum. Kanada’daki Toronto Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre bu yiyeceklerin etrafındaki paketlerde bulunan kimyasal maddeler yiyeceklere ve buradan da yiyen kişilerin kanına geçiyor. Gerçekte su ve yağı geçirmedikleri için yiyecek paketlemesinde tercih edilen bu kimyasallar, leke tutmaz elbiselerde, yapışmaz tencere ve tavalarda, alev geciktiricilerde, ve halı ve kumaşlarda da yüzey koruyucu olarak bulunuyor.
Araştırmanın bir parçası olarak incelenen yiyecek paketlemelerinde kullanılan polyfluoroalkyl phosphate esters (PAPs) ve perfluorinated carboxylic acids (PFCAs) ağız yolu ile farelere verildikten sonra birkaç hafta geçtiğinde bile bu kimyasalların farelerin kanında yüksek miktarlarda bulunduğu ve hormon dengesi ve kolesterolü etkilediği anlaşılıyor. Sonuç olarak bu kimyasallara maruz kalan farelerde gelişme geriliği, tümör oluşumu ve erken ölümler gözleniyor.
İnsanlarda da kısırlık ve troit hastalığına neden olmakla birlikte çeşitli kanser türlerine de yol açtığı bilinen kimyasalların, bağışıklık hücrelerini azaltarak bağışıklığı baskıladıkları görülmüştür. Bazı durumlarda anneyi etkilemeyen miktarlarının bile daha sonraki nesilde ölümlere yol açabileceği de gösterilmiş, büyümeyi, üremeyi ve birçok metabolik olayı düzenleyen hormonlara ciddi hasar verdikleri kanıtlanmıştır.
Peki bu bizim için ne anlama geliyor? Kısaca özetlemek gerekirse, bu kimyasallar çeşitli yollardan insan kanına karışıyor ve ciddi sağlık sorunlarını tetikliyor. Ancak araştırma bu kimyasalların tek kaynağının yiyecek paketleri olduğunu göstermiyor. İnsanlarda saptanan bu kimyasalların başka kaynakları olması da elbette mümkün ve yiyecek paketlerindeki PAP da bu kaynaklardan biri. Buna göre, yağ geçirmez niteliğe sahip yiyecek paketleri ve yanmaz tavalar olmak üzere PAP içeren ürünlerden uzak durulmalı, özellikle hamile kadınlar ve çocuk yapmak isteyen çiftler için tehlikenin daha büyük olabileceği unutulmamalıdır.
Çise Ünlüer (12 Şubat 2012)
ciseunluer@gmail.com
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment