Arayın, Yeşil Hayatı Tarayın...

02/04/2011

Nükleer Enerji Geliyorum Demez



İtiraf edin ki, Japonya’yı vuran felaketten sonra, olası bir depremde Türkiye’nin Akkuyu’ya kuruyor olduğu nükleer enerji santrallerinin hepimizin hayatını nasıl etkileyeceği kafanızı biraz da olsa kurcalamanıza neden oldu! Nasıl olmasın ki? Bugün Japonya, deprem ve ardına gelen tsunami yüzünden zarar gören santrallerinden çıkan nükleer sızıntı ile başetmeye çalışıyor. Radyasyonun yiyeceklere bulaşmış olmasına ek olarak süt ve özellikle içme suyundaki normallerin üzerindeki radyasyon seviyeleri gerçekten düşündürücü. Her ne kadar yetkililer halkı rahatlatmak için panik yapılacak bir durumun olmadığını iddia etmiş olsalar bile, etkilenen bölglere yakın yaşayan insanların sağlığı için endişe etmemek elde değil.

Her zaman savunuyoruz, konu ne olursa olsun, ilk adım bilinçlenmek olmalı diye. Nükleer enerjinin ne olduğunu ve nasıl oluştuğunu gerçekten biliyor musunuz? İddia ederim ki çoğumuzun bu konuda olan bilgisi, Japonya’daki olayları yansıtan haberlerden öğrendiklerimizle sınırlı.

1896 yılında Fransız fizikçi Henri Becquerel tarafından bir rastlantı sonucu keşfedilen nükleer enerji, atomun çekirdeğinden elde edilen bir enerji türü olmakla birlikte, füzyon, fisyon, ve yarılanma diye tanımlanan üç nükleer reaksiyondan biri ile oluşur. Bu reaksiyonlardan “füzyon”, atomik parçacıkların birleşme reaksiyonuna verilen isimdir. Başka bir değişle, hafif radyoaktif atomların birleşerek daha ağır atomları meydana getirdiği nükleer tepkimelere füzyon tepkimesi denir. Ağır radyoaktif maddelerin, dışardan nötron bombardımanına tutularak daha küçük atomlara parçalanması olayını tanımlayan “fisyon” reaksiyonu, atom çekirdeğinin zorlanmış olarak parçalanmasını anlatır. Üçüncü reaksiyon “yarılanma” ise çekirdeğin parçalanarak daha kararlı hale geçmesidir. Füzyon tepkimelerine örnek olarak güneş patlamaları, fisyon tepkimeleri için ise nükleer santrallerde kullanılan tepkimeler, atom bombası teknolojisi gibi faaliyetler gösterilebilir.

Bugün dünya üzerinde 436 nükleer reaktör bulunuyor. Yapımına 13 ülkede devam edilen 56 reaktörün 12 tanesinin inşaası, 20 yıldan uzun süredir devam etmektedir. Nükleer enerji günümüz elektrik ihtiyacının yaklaşık yüzde onyedi (17%)′sini karşılamaktadır. Enerjilerinin büyük bir kısmını nükleer santrallerden üreten ülkelerin başında elektrik enerjisinin yüzde yetmişbeş (75%)′ini nükleer enerjiden sağlayan Fransa gelmektedir. Buna kıyasla Amerika, enerjisinin yüzde onbeş (15%)′ini buradan karşılıyor olmasına rağmen dünya çapında bulunan 400′den fazla nükleer santralin 100′den fazlası sadece Amerika’da yer almaktadır.

Peki nükleer santraller nasıl çalışır? Kısaca anlatacak olursak, santrallerde kullanılan zenginleştirilmiş Uranyumun fisyon tepkimesine girerek bölünmesi sonucunda açığa çok yüksek miktarda enerji çıkar. Bu bölünme için, nötronlar yüksek bir hızla uranyum elementinin çekirdeğine çarpar. Bu çarpışma çekirdeğin kararsız hale geçmesine ve sonrasında büyük bir enerji açığa çıkartan fisyon tepkimesine neden olur. Gerçekleşen tetikleyici ilk fisyon tepkimesi sonucunda ortama nötronlar yayılır. Bu nötronlar diğer uranyum çekirdeklerine çarparak fisyonu elementin her atom çekirdeğinde gerçekleştirene kadar devam eder.

Uranyumun fisyon tepkimesine girmesiyle oluşan enerji su buharının çok yüksek sıcaklıklara kadar ısıtılmasını sağlar. Yüksek sıcaklıktaki bu buhar, elektrik jeneratörüne bağlı olan türbinlere verilerek türbin şaftını çevirir ve jeneratörün elektrik enerjisi üretmesi sağlanır. Jeneratörde oluşan elektrik ise iletim hatları sayesinde kullanıcılarına ulaştırılır. Öte yandan türbinden çıkan basınç ve sıcaklığı düşmüş buhar, tekrar kullanılmak üzere yoğunlaştırıcıya yönelip su haline geldikten sonra tekrar bölünme ile açığa çıkan enerji ile ısıtılıp buhar haline getirilir ve döngü devam eder.

İyi kontrol edilen bir sistem içerisinde çalıştırıldığı süre boyunca tehlikesiz görünen nükleer enerjinin, günümüzün ve geleceğin en önemli enerji kaynaklarından biri olduğunu düşünenler ağırlıktadır. Özellikle petrol ve doğalgazın yenilenebilir olmayışından dolayı günümüzde birçok ülke nükleer enerjiden en iyi şekilde faydalanmak için nükleer araştırmalara yönelmiştir. Ancak bugüne kadar insan hatalarından dolayı ortaya gelen nükleer kazaların önüne geçmek mümkün olmadığı gibi bu kazalardan ne kadar ders çıkarıldığı da muammadır.

Önümüzdeki hafta, nükleer enerjinin gerçeklerine ve tarihte meydana gelmiş kazalardan ders almayıp gerçekleri gözardı eden devletleri bekleyen tehlikeler karşısında atılacak adımlara değineceğiz.

Çise Ünlüer (3 Nisan 2011)

2 comments:

  1. Çok güzel konulara değinmişsin Çise, tebrikler...
    Vaktin olunca sen de uğra ve oku..

    http://www.greekturkish.com/turkish/ne-tuhaf-su-organik-meraklisi-cevreci-anneler/

    http://www.greekturkish.com/turkish/evvel-zaman-icinde-bir-kirmizi-bisikletli-kiz-varmis/

    ReplyDelete
  2. Sayfaniz ve yazilariniz cok guzel, tebrik ederim... sebzelerden cikan kurt/bocekler uzerine yaziniza bayildim, olayi cok guzel ozetlemissiniz sonunda: "Bırakın doğayı kendi haline; onda bozmaya kıyamayacak kadar güzel bir denge var zaten. Karıştırmayın türleri birbirine; birinin yiyeceğini esirgerseniz, bu zincirin ucu bize dokunacak. İstemiyorum 1 hafta dayanıp bozulmayan plastik gibi domatesler… istemiyorum hepsi aynı renkte, aynı boyda olsunlar. Ben seçeyim istediğim boyda olanı… kimi büyüğünü alır, kimi küçüğünü, yine de biter bütün tezgahtaki. Kurt çıkmasın, böcek gelmesin diye bastığınız o ilaçları yutup hasta olacağıma, ilaçsız olsun da varsın dayanmasın."

    Tesekkurler paylastiginiz icin..

    Cise

    ReplyDelete