Arayın, Yeşil Hayatı Tarayın...

29/09/2012

Şişeler, Lastikler... Daha Neler Neler




Geri dönüşümde sınır tanımayan ülkeler hepimize örnek olurken, küçük adımlarla büyük etkiler yaratacak projeler aslında o kadar uzağımızda değil. Gelin bugün kullanım fazlası ekmeklerin, atık yağların, ömrünü tamamlamış lastiklerin, cam şişelerin ve plastik poşetlerin ne gibi projelerle yeninden değerlendirildiklerine, bazısı için “çöp” olan bu maddelerin başkalarının hayatını nasıl değiştirdiğine daha yakından bakalım.

Örneğin Giresun Belediyesi halkı sadece ihtiyacı olduğu kadar ekmek almaya teşvik etmenin yanında, kentin belirli bölgelerine yerleştirdiği ekmek toplama kutuları sayesinde israfın önlenmesinin önüne geçmekle kalmıyor, bayat ekmekleri ihtiyaç duyan hayvanların tüketimine sunuyor. Halkın da projeyi sahiplenmesi ile ekmeklerin çöpe gitmesi önlendi ve bayat ekmeklerin değerlendirileceği bir platform oluşturuldu. Benzeri bir projeden yararlabilecek hayvan barınakları ve hayvan yetiştiren halkın ülkemizde de var olduğu kesin.

Kullanım sonucu atık halini alan yağların çevre için büyük bir tehlike oluşturduğunu daha önce birçok kez belirtmiştik:1 litre atık yağ 1 milyon metreküp deniz suyunu kirletiyor! Bunun farkında olan Türkiye Çevre Yönetimi, 2005 yılında geçerli olan Bitkisel Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği kapsamında, marketler, alışveriş merkezleri, ve parklara yerleştirilecek atık yağ toplama cihazlarında kullanılmış bitkisel yağların toplanmasını sağlayacak. Yönetmeliğin çıktığı 2005 yılında 1000 ton civarı olan toplanan atık yağ miktarının bugün 10 bin tonu geçmesine rağmen bu miktar üretilen yağın sadece yüzde on (10%)’una denk geldiği için yeterli bulunmuyor. Esas olarak hazır yemek zincirinde büyük etki yaratabilecek olan bu girişim, özellikle kullanılmış yağda bulunan ve kanserojen etkisi olduğu bilinen polar madde oranını ülke genelindeki yüzde seksen beş (85%)’ten Avrupa’daki yüzde yirmi dört (24%) oranına indirmeyi amaçlıyor. Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği’nin toplamayı planladığı atık yağlar nüfusun yoğun olduğu noktalara yerleştirilecek toplama cihazlarında bir araya getirilerek bu yağların lavabolara dökülerek su kaynaklarını kirletmesinin önüne geçilecek. Bu sayede 2016 yılına kadar 20-30 bin ton atık yağın toplanması bekleniyor.

Atık yağ toplamada alkışlanılacak bir girişim de Çorum muhtarlıkları ve Çorum’da kimya hocası olarak görev yapan Erol Tonga’dan geldi. Tonga’nın fikrinden geliştirilen ve bugün Avrupa’ya da ihraç edilen Bitkisel Atık Yağ Toplama (BAYTOM) makineleri gelecek nesillere daha yaşanılabilir bir dünya bırakmak için kullanıma koyuldu. Bölgedeki tüm muhtarlıklara dağıtılan makineler sayesinde evlerinde atık yağ biriktiren halk, yağları bu makinelere bırakabiliyor. Bu şekilde toplanan atık yağlar biyogaz üretiminde kullanılmak üzere değerlendiriliyor.

Özellikle uzun yola çıkmadan dikkat edilmesi gerekilen bir nokta lastiklerin kalitesi ve gerekli güveni sağlayabilmeleri için düzenli kontrollerden geçmeleri. Türkiye Lastik Sanayicileri Derneği (LASDER), diş derinliği 1.6 mm’nin altına düşen ömrününü tamamlamış lastik (ÖTL)’leri toplayarak çevre ve ülke ekonomisine geri kazandırılmalarını sağlıyor. Bunu gerçekleştirmek için sürücülerin eski lastiklerini yeni lastik aldıkları yerlere bırakmaları yeterli. Geleceğe giden yolda daha aydınlık ve yeşil bir ülke yaratmayı hedefleyen LASDER, 2012 yılı toplama hedeflerine Temmuz ayı sonuna kadar topladığı 66 bin ton ÖTL sayesinde hızla ulaşıyor. Toplanan miktarın yüzde seksen (80%)’i malzeme geri kazanım sektörüne, yüzde yirmi (20%)’si ise enerji geri dönüşüm sektörüne yöneltiliyor.

Genelde etrafa atılı olarak gördüğümüz soda şişelerinin biraz çabayla gayet göz alıcı hediyelik eşyalara dönüşebileceğini hiç düşündünüz mü? Yaşadıkları yerlerde biriken atıklardan yararlanmayı başaran Amasyalı bayanlar, kullanılmış cam şişeleri yüksek dereceli fırınlarda eriterek düzleştirdikten sonra üzerine kentle özdeşleşmiş motifleri işleyerek bu malzemeleri yeniden değerlendiriyor. Bu sayede cam füzyon çalışmaları aracılığı ile atık maddelerin geri kazanımı mümkün kılınıyor, hem çevreye hem de bu el yapımı ürünler yabancı turistler tarafından büyük ilgi gördüğü için turizme de katkı sağlanılyor.

Şehir ve çevresindeki yaşam alanlarının atıkların toplandığı çöplüklerde esas sorunlardan biri bu çöplerin oluşturduğu, karbondioksitten 21 kat daha zararlı olan metan gazı. Ancak artık organik atıklardan elektrik ve ısı enerjisi üretmek mümkün.  Her ne kadar da kısmen enerjiye dönüştürülebilse de, atık üretimini azaltmak hedeflerin en başında gelmesi gerekiyor. Toplam atık miktarının yüksek bir oranını oluşturan ve doğada yok olması 1000 yılı bulabilen tek kullanımlık plastik poşetlere vergi uygulanması gerektiğini düşünen İngiliz çevreciler, 2010 yılında 7.6 milyara ulaşan tek kullanımlık plastik poşet kullanımının gittikçe artmasından endişe duyuyor. Bu miktarı biraz olsun azaltmak için sivil toplum kuruluşlarından da destek alarak hükümetten plastik poşetlere ayrı bir vergi uygulamasını ve bu verginin sivil toplum kuruluşlarına bağışlanmasını istiyor.

Biraz çaba, ilham, ve doğa sevgisi ile değerlendirilemeyecek hiçbir atık yok!


Çise Ünlüer (30 Eylül 2012)
ciseunluer@gmail.com

21/09/2012

Güzelleşmenin Bedeli




Güzelleşmek isterken sağlığınızdan olmak istemiyorsanız bu yazı ilginizi çekebilir.

Dünyanın neresinde olursa olsun, tüm bayanların ortak ilgi alanlarından biri olan kozmetik konusunda yeterince kafa yorduğumuz kesin. Ancak acaba hergün vücudumuza temas eden bu maddeleri seçerken doğru noktalara yoğunlaşıyor muyuz? Bugün piyasada olan binlerce ürün arasından en güzel kokulusunu, cildi en pürüzsüz yapanını, saçları en çok parlatanı, ya da kırışıklıkları en iyi ortadan kaldıranı seçmeye çalışıyoruz. Bu süreç boyunca çoğu zaman sadece hayal satmaktan ileriye gitmeyen reklamlardan ya da kulaktan dolma bilgilerle yöneldiğimiz kozmetik ürünler, aslında birbirinden renkli ve dikkat çekici paketlerde sunulan türlü zehirden ibaret.

Bunun bir abartı olduğunu düşünenler için hemen kısa bir özet geçeyim: Aralarında ünlü markaların da bulunduğu parfüm, pudra, far, göz kalemi ve ruj gibi birçok üründe arsenik, kurşun, civa, nikel ve selenyum gibi gerçekten zararlı kimyasallar bulunuyor. İşin daha tehlikeli olan kısmı, dünyanın her yerinde yaygın bir şekilde kullanılan bu ürünlerin yeterince denetlenmemesi!

Aslında mantıklı bir şekilde düşünecek olursak, kendi seçimizle tükettiğimiz kozmetik ürünlerin herdeyse hiçbiri kullanmaya mecbur olduğumuz bir ilaç değil, “olmazsa olmaz” hiç değil! Bu yüzden mümkün olduğu kadar bu ürünlerden uzak durmakta yarar var. Özellikle genç yaşlarda başlanılan kozmetik ürün kullanımı ilerki yaşlarda tehlikeli sonuçlara neden olabilir.

Tehlikesini öğrendik, şimdi çözüm yollarından bahsedelim. Bu konuda en iyi çözüm bu ürünlerin bazılarından tamamen vazgeçmek olsa da, modern hayatta bunun çok da gerçekçi olmadığını biliyoruz. Çünkü daha parlak saçlar veya daha genç görünen bir cildi kim istemez ki? Ancak bu, kozmetik ürünlerine gözümüz kapalı güvenebileceğimiz anlamına gelmiyor.

Her konuda olduğu gibi bu alanda da atılacak ilk adım bilinçlenme. Tercih ettiğiniz kozmetik ürünlerinin içlerinde ne olduğunu muhakkak okuyun, tehlikeli olanlarını tespit edin. Elinizdeki üründe arayacağınız ilk özellik kokusuz olması. Çünkü unutmayın, bir ürünün kokusu ne kadar güzelse tehlikesi de o kadar yüksek olabilir. Kozmetik ürünlerin çoğunda “koku” diye geçen madde, yüzlerce farklı tehlikelerde kimyasal maddenin karıştırılmasından ortaya çıkıyor. Yani koklamaktan vazgeçemeyeceğiniz güzellikteki birçok krem, sabun, ve parfümler hormonal değişikliklere ve çeşitli alerjilere neden olan kimyasalları içeriyorlar.

Kozmetik ürünlerinde sıkça rastlanan ve kanserojen olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış olan “phtalates” ve “parabenler” de dikkat edilmesi gerekenlerin başında geliyor. Nerdeyse tüm makyaj malzemeleri, kremler, saç spreyi ve şampuanlarda bulunan bu ürünler, hormon dengelerini bozarak kansere neden olmakla kalmıyor, gerçekte cildin erken yaşlanmasına bile neden olabiliyor.

Dikkat etmemiz gereken kimyasallar bunlarla sınırlı değil, ne yazık ki. Özellikle sert kimyasalların günlük hayatta kullanılan temizlik ürünlerine çevrilebilmesi ve insan cildinde rahatsızlığa neden olmaması için kullanılan “1,4 dioxan” vücutta zamanla birikerek ölümcül hastalıklara neden oluyor. Bu maddelerden korunmak için ürünlerin içindekiler listesini bilinçli şekilde okuyarak etoksilasyona işaret eden anahtar kelime veya kelime eklerini belirleyebiliriz. Bunlardan sonu “myreth/miret”, “oleth/olet” “laureth/lauret” veya genel olarak “eth/et” ile biten kelimeler, PEG, “polyethylene/polietilen”, “polyethylene glycol/polietilen glikol”, “polyoxyethylene/poli oksi etilen”, veya “oxynol/oksinol” şeklinde belirtilen içerikler, o ürünün 1,4 dioxan içerdiğinin göstergesi.

Gel gelelim “sodyum sülfat”a. Ürün içeriklerinde gördüğünüz “sodium laurly sulfate” (SLS) şeklinde geçen, ve dişmacunları ve şampuanlarda bulunan köpürtücü özelliğe sahip bu kimyasal, kanıtlanmış bir karsinojen olmasına rağmen halen kullanılmaktadır. Üzerlerinde “sülfatsızdır”, ya da “SLS free” (SLS yoktur) ibaresini gördüğünüz ürünleri tercih etmek bu kimyasaldan korunmak için iyi bir seçim olacaktır.

Son olarak son zamanlarda sıkça kullanılan anti-bakteriyel ürünler, dişmacunları, ve deodorantlarda bulunan “triclosan” gerçekte cilde zarar veren ve günlük kullanıma uygun olmayan bir madde olarak biliniyor. Günümüzde bu maddeyi içermeyen ve daha doğal seçimler sunan alternatif ürünleri tercih etmek mümkün.

Ürün seçimlerinde aklımızda bulundurmamız ve uzak durmamız gereken kimyasalları sıraladık: Koku, phtalates, parabenler, 1,4 dioxan, sodyum sülfat, ve triclosan. Mümkün oldukça doğal veya sertifikalı organik ürünlere yönelmek bu konuda alınacak en basit önlemlerden biri. Ülkemize de bu ürünlerin yaygın olarak getirilmesini ve mümkünse üretilmesini talep edelim.


Çise Ünlüer (23 Eylül 2012)
ciseunluer@gmail.com

13/09/2012

Örnek Yeşil Ofis




Yaşam alanlarımızdan sonra çalışma ortamlarımızı da daha “yeşil” yapmak bizim elimizde! Gelin yakın zamanda yeşil ofis uygulaması başlatarak bu alanda örnek olan İstanbul’daki Kanyon alışveriş merkezine daha yakından bakarak burada yapılan girişimleri kendi çalışma ortamımıza nasıl uygulayacağımızı inceleyelim.

Yeşil ofis uygulamasına geçme yolunda Türkiye’deki World Wide Fund for Nature (WWF)’den yardım alan ekip, iş yerinde çalışanların mevcut tüketim alışkanlıklarını öğrenmek ve daha yakından incelemek için “Ne kadar yeşilsiniz?” başlıklı bir anketi çalışanlarına sunuyor. Aynı anket hem getirilen yeşil ofis uygulaması öncesi hem de sonrası çalışanlara sunularak, çalışma ortamında devreye sokulan yeşil adımların ne kadar etkili oldukları ölçülüyor.

WWF’un sunduğu eğitim altında İklim Değişikliği ve Yaşayan Gezegen konulu eğitimlerden geçen çalışanlar öncelikle çalışma hayatlarındaki alışkanlıklarını değiştirmeye teşvik edildi. Örneğin, iş için çıkılan seyahatlerin tümünde mümkün oldukça doğa dostu otellere öncelik verildi. İş yerinde kullanılan tüm kırtasiye malzemeleri elden geçirilidi, doğa dostu olanlar tercih edildi. Ofis mutfaklarında kullanılan tüm plastik ürünler geri dönüşüme gönderildi, tek kullanımlık piller ise pil atık kutularına atılarak yerlerine ofislere alınan şarj aletleri ile kullanılabilen şarjlı piller tercih edildi.

Yeşil ofis uygulaması kapsamında devreye sokulan bir başka girişim ise yeni işe başlayan çalışanların ilk iş günlerinde WWF’ın evlat edinme programına bağışta bulunarak tercih ettikleri, türü tehlikede olan doğa canlılarından birini evlat edinme imkanı oldu. Bütün bu girişimleri ve daha fazlasını içeren yeşil kitaplık oluşturuldu. Bu çalışma sayesinde ortak kullanıma sunulan kitaplara ek olarak çalışanların da evlerinden getirdikleri kitapları birbirleriyle paylaşacakları bir ortam yaratıldı. Ülkemizde de sık kullanılan çiçek gönderme alışkanlığı ortadan kaldırıldı ve bunun yerine TEMA vakfına ağaç dikilmesi sağlandı. Böyle bir alışkanlığın bizde de devreye sokulması ile ne kadar geniş bir alanı yeşillendirebileceğimizi düşünün!

Ofisteki tüm ekibin doğada yok olması uzun yıllar sürerek çevre kirliliğinin en büyük nedenlerinden olan plastik poşetlerinden vazgeçmesini mümkün kılmak için özel hayatlarında da kullanabilecekleri bez torbalar verildi. Buna ek olarak, öğle yemeklerinde artan yemekler ya gübre olarak kullanılmak üzere ayrıldı ya da düzenli olarak toplanarak bölgedeki hayvan barınaklarına ulaştırıldı. Bu sayede bu barınaklarda yaşam süren hayvanların beslenmesi sağlandı, barınaklara destek olundu. Ülkemizde de çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalan ve yeterli hizmeti sunmakta zorlanan hayvan barınaklarının çevredeki iş yerlerine hiçbir ek maliyeti olmayan böyle bir girişimden fazlası ile yararlanabileceklerini düşünüyorum.

İş yerindeki yüksek kağıt tüketimini de ele alan ekip, kullanılan kağıt miktarını azaltmak için yapılan tüm yazışmaları ve hazırlanan raporları elektronik ortama taşıyarak kağıt kullanımını en aza indirdi. Bunun yanında tüm evraklar ve kartvizitlerde geri dönüşümlü kağıtlara geçildi, ofis kullanımında olan tüm yazıcıların çift taraflı basım ve kopyalama sağlaması için gerekli ayarlar yapıldı. Yoğun kağıt tüketiminin olduğu mali işler süreçlerinde mobil imza uygulamasına geçildi; ortak kullanımda olan tüm sözleşme, plan ve proje çizimleri için elektronik veri yönetimi sistemleri devreye sokuldu. Tüm evrak süreçlerinde kullanılmış kağıt ve zarfların tekrar kullanılması teşvik edilerek tüketimin azaltılması sağlanıldı. Bu alışkanlıkların sürdürülebilirliğini sağlamak için tüm ekibe kağıt tasarrufu yöntemlerini öğreten eğitim verildi. Tüm bu tasarruf girişimlerinin sonunda yine de harcanan kağıt miktarını bir anlamda yerine koymak için TEMA vakfı aracılığı ile belirlenen alanlara ağaç dikimleri organize edildi.

Yeşil bir çalışma ortamının en önemli gereksinimlerinden birinin enerji tasarrufu olduğunu unutmayarak gün boyunca kullanılan tüm ofis cihazlarının enerji tasarruf modları aktif edildi ve enerji tasarrufu konusunda bilgilendirme sunumu yapıldı. Elektrik tüketimini azaltmak için iş yerlerinin boş olduğu zamanlarda havalandırma cihazları  konfor sıcaklığının 3 derece altına düşürülerek normalden daha az bir kapasite ile çalıştırıldı. Mesai bitimiyle birlikte sistem aydınlatmaları otomatik olarak kapatıldı ve istenirse çalışan kişi tarafından manuel bir şekilde tekrar açılabilir hale getirildi.  Bu sayede aydınlatmaların ihtiyaç dışı çalışmaması sağlandı.

Tüm bu önlemler sayesinde kurumdaki elektrik tüketiminde yılın ilk beş ayını geçen yıla oranla yüzde on iki (12%), kağıt tüketiminde ise yılın ilk beş ayına kıyasla yüzde yedi (7%)’lik bir tasarruf elde edildi. Yeşil ofislere olan ilgi şirketleri ekolojik binalar yapmaya yönlendirirken maliyetler yüksek görünse de, araştırmalara göre, çalışan verimliliğini artırmasıyla birlikte sağladığı tasarruflar sayesinde, bu yatırım üç buçuk yılda kendini karşılıyor.

Ülkemizdeki çalışma ortamlarında da yeşil ofislerde uygulan tasarruf ve iyileştirme programlarını görmek istiyoruz! Karbon emisyonu başta olmak üzere enerji tasarrufu, yenilenebilir kaynaklar, doğal kaynakların bilinçli kullanımı ve yaşam tarzının değiştirilmesi konusunda ofis çalışanlarında farkındalık yaratmak için çeşitli programlar hazırlanabilir. Bu programlar, katılımcı iş yerlerinin kaynaklarını sistematik bir şekilde değerlendirerek ilgili tasarruf kriterlerinin belirlenmesine ve bu çerçevede ofislerin kendi çevre yönetim sistemini yaratmalarına olanak sağlayabilir.


Çise Ünlüer (16 Eylül 2012)
ciseunluer@gmail.com

07/09/2012

Çalışma Ortamlarınızı Yeşillendirin



Gelişmiş teknolojinin, doğaya uyumlu tasarım düşüncesiyle uyum yakaladığı çalışmaların artık ön plana çıktığı günümüzde, yeşil tasarım bu konuyla ilgilenen herkesin içselleştirdiği bir kavram. Gerçekte temelleri doğayla çatışmayan ve bu sayede bakım maliyetlerini de azaltan ilkelere dayanan yeşil tasarım, yapıları güneşe göre yönlenme, doğal aydınlatma, ve soğuktan kaçınma gibi atalarımızın benimsediği doğal yapım mantığını yeniden keşfetmemizi mümkün kılıyor.

Kısaca bahsedecek olursak, barındırdıkları enerji ve su tüketimini azaltmaya yönelik sistemler; kullandıkları yenilenebilir enerji kaynakları, çevre dostu yapı malzemeleri ve yapım teknikleri; yapılan doğru yer seçimi, kullanıcı rahatlığına ilişkin aydınlatma, hava kalitesi gibi konuları içeren yeşil binalar sayesinde inşaat sektörünün doğal çevreye verdiği zarar azalıyor. Bu alandaki girişimlerden yeşil çatı uygulaması, yağmur sularının tekrardan kullanılmalarını mümkün kılarak kanalizasyon sisteminin yükünü azaltıyor. Alternatif enerji kaynaklarından, doğal ışıktan yararlanılıp enerji tasarrufu sağlanıyor. Yeşil katmanların güneş ışınlarını yansıtmaması nedeniyle sera etkisini oluşturan yansımalar azalıyor. Etkili yalıtım sistemleri ile ısıtma ve soğutma maliyeti ve karbondioksit salınımı azalıyor.

Artık tüm dünyada sıkça kullanılan “yeşil” yatırımlar sadece konut projelerinde değil çalışma ortamlarında da uygulanıyor. Doğal çevre ile uyumlu bir yapılanmayı sağlamak için kullanılan yeşil standartlardan BREEAM (Bina Araştırma Kuruluşu Çevresel Değerlendirme Metodu) ve LEED (Enerji ve Çevre Dostu Tasarımda Liderlik)’e olan talebin gittikçe artması, bu sektörün ne kadar hızlı büyüdüğünün bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Bu standardların esas amacı binaların çevresel performansları için doğru kriterleri belirleyerek tarasrımcıları çevresel konulara karşı daha duyarlı hale getirmek ve binalarda çevre dostu ve enerji tasarrufu yapan uygulamaları desteklemek. Bunu sağlamak için, ürün geliştiricilerin, tasarımcıların ve kullanıcıların çevreyle dost binaları tercih ve talep etmeleri ve bu yönde bir piyasa oluşmasının sağlanması; toplum genelinde binaların küresel ısınma, asit yağmurları, ve ozon tabakasındaki incelme üzerindeki büyük etkisi konusunda farkındalığının yükseltilmesi; binaların çevreye olan uzun vadeli etkilerinin en aza indirilmesi; gün geçtikçe azalan su ve fosil yakıtlar gibi kaynakların kullanımının azaltılması; ve bina içerisindeki ortamın kalitesini ve kullanıcılara sunduğu konforunun artırılması teşvik ediliyor.

Yeşil ofis uygulamalarının tek katkısı doğaya değil. Uzun vadede sağladığı tasarrufa ek olarak, çalışma ortamlarında yeşil girişimleri gerçekleştiren çalışanların fiziksel ve ruhsal sağlığının yanısıra verimliliğinin de arttığı gözlemlendi. Bunların en basiti, çalıştıkları ortamlarda sağlanan temiz hava değişimi ve zehirli gaz salan mazlemelerin kullanımının engellenmesi ile artan ile iç hava kalitesi sayesinde çalışanların daha sağlıklı nefes alması. Aynı bina içerisinde sağlanan kuaför, banka, kafeterya, ve çocuk bakım salonu gibi çeşitli hizmetler sayesinde çalışanların ulaşım ihtiyacı mümkün oldukça ortadan kaldırılıyor, bu sayede hem yakıt hem de zaman kazanılıyor.

Çalışma ortamlarımızı daha yeşil yapmak için atacağımız adımlar düşündüğümüzden çok daha basit. Yeşil bir ofis içerisinde uluslararası termal konfor standartlarına uyularak ısıtma ve soğutma tasarımı yapılabilir ve binaya giren gün ışığı miktarı sensörler vasıtasıyla ölçülüp aydınlatma sistemlerinin buna bağlı olarak kısılmasıyla aydınlatma otomasyonu sağlanabilir. Uzun süre güneş görmeyenlerin depresyon tehlikesiyle karşılaştığını unutmayarak, özellikle iç mekanlarda mümkün olan en fazla güneş ışığı alınmalıdır. Aynı zamanda, ofisler her çalışanın dış mekan ve ortamları görebileceği şekilde tasarlanabilir. Bu süreçte, inşaatta kullanılan boya gibi malzemelerin insan sağlığına zararlı maddeler içermemesine de dikkat edilmelidir.

Uzmanlara göre yakın gelecekte yeşil tasarım, bu konuyla ilgili her profesyonelin benimsediği bir kavram olarak yer alacak. Bu alanda yatırım yapanların esas merak ettiği nokta ise yeşil tasarımın maliyeti. Ekolojik malzeme ve sistemler halen üretim ekonomisini yakalamadıklarından yeşil yatırımlar ilk bakışta yüksek maliyetli olarak görünseler de, bu alanda işletme maliyetinden kazanılan tasarrufla bu masrafları kısa bir sürede karşılamak mümkün.

Henüz Kıbrıs’ta yeşil binalar konusunda ciddi anlamda bir girişim olmasa da, Türkiye’de çevreci özellikleriyle LEED sertifikasını almaya hak kazanan Unilever Türkiye yeşil ofisi, tasarım sürecinde enerji ve su verimliliği, çalışanların sağlığı ve mutluluğu gibi konular üzerinde yoğunlaşarak doğal kaynakların kullanımı esasına göre tasarlanmış. Bu doğrultuda bina, gün ışığını azami kullanan, güneş enerjisinden faydalanan, aydınlatma ve diğer alanlarda hem verimli hem de düşük enerji kullanımı sağlayan ekipmanlarla donatılmış. Yağmur suyunun depolanması, yüksek izolasyon değerleriyle enerji kullanımının düşürülmesi ve kağıtsız ofis konsepti de binanın dikkat çeken özellikleri arasında yer alıyor.

Yeşil ofis tasarımları sayesinde, zamanımızın büyük kısmını geçirdiğimiz iş yerlerinde bir yandan tüketimimizi azaltıp kurumumuzun doğa üzerindeki baskısını hafifletebilir, bir yandan da tasarruf yapabiliriz. Çevre dostu tercihler yapmaları konusunda cesaretlendirilen çalışanlar, hayatlarının her noktasında daha fazla tasarruf yapacakları şekilde yönlendiriliyor. Bu anlamda iş yerleri için bir tasarruf mekanizması oluşturularak, doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımına bireysel katkıda bulunulması sağlanıyor.

Özetlemek gerekirse, yeşil ofis programları yardımı ile hem iş yerimiz hem de doğa, ve dolayısı ile insanlık kȃrlı çıkar!


Çise Ünlüer (9 Eylül 2012)
ciseunluer@gmail.com