Arayın, Yeşil Hayatı Tarayın...

20/01/2012

Dubai’den Gözlenimler



En yüksek, en derin, en pahalı, en zengin, en yapay, en egzotik... Dubai’yi anlatmaya kelimeler yetmez. Çünkü dünyanın başka hiçbir yerinde yedi yıldızlı bir otele rastlayamaz, dünyanın ülkeleri şeklinde 200 adet insan yapımı bir ada dizisini ziyaret edemez veya dünyanın en yüksek binasına çıkamazsınız.

Her noktasında canlı ve kozmopolit bir hava esen Dubai’nin tüm modernliği ortasında plaj veya bir iş toplantısı sonrasında bir butiğe, bir golf turuna veya seçkin bir restoranına giderken asırlık çarşılar hala sıkı pazarlık etmek isteyenleri cezbeder. Ve tüm bunlara rağmen, günlük hayatta aklınıza gelmeyecek kadar yakındır şehri çevreleyen çöl. Şehir merkezinden biraz dışarı çıkıldığı zaman hayat daha geleneksel, biraz daha yavaş bir hal alır.

Eğer Dubai’yi ziyaret etmeyi düşünüyorsanız, ülke hakkında bilmeniz gereken bazı bilgiler şunlar: Ülkenin para birimi Birleşik Arap Emirlikleri dirhemi (AED). Dubai’i ile Kıbrıs arasında 2 saat zaman farkı var. Elektrik prizleri ülkemizdeki gibi üç pimlidir. Sıcaklıklar kışın (Aralık-Mart) gece en düşük sıcaklık olan 10°C’den yaz ortasında (Haziran-Ağustos) gündüz en yüksek sıcaklık olan 50°C’ye kadar değişiklik gösterir. Eğer fırsatınız olursa ziyaret etmek için en iyi zaman plajda uzun, rahat gündüzler ve dışarıda ılık geceler geçirebileceğiniz kusursuz ısı seviyesine sahip olan Ekim-Nisan ayları arasıdır. Havaya uygun olacak şekilde genellikle bol pamuklu kıyafetler günün sıcağında şapkalarla birlikte yıl boyu tercih edilmelidir. Ancak kış akşamlarının şaşırtıcı derecede serin olduğundan ve binalarda sürekli çalıştırılan klimalar sayesinde soğuk ortamlarda bulunabileceğinizden yanınızda ince bir kazak getirmek en doğrusu olacaktır.

GCC (Körfez Dayanışma Konseyi) ülkeleri için vize gerekmemektedir. İngiltere, ABD, Avustralya, Yeni Zelanda ve çoğu Batı Avrupa ve Uzak Doğu ülkeleri vatandaşlarına geldiklerinde ücretsiz olarak 30 günlük sonradan uzatılabilen ziyaret vizesi verilir. Kıbrıs pasaportuna istenen vize yerel sponsor veya otel kanalıyla alınılabilir. Ülkede uyuşturucu yasaktır ve bu alandaki cezalar gerçekten çok serttir. Alkol tüketimi de lisanslı restoran, bar ve kulüplerde mümkün olmasına rağmen şehir içinde satın alınamaz. Bununla doğru orantılı olarak, alkollü araba kullanmak kabul edilemez bir durumdur ve suçlular için çok ağır cezalar vardır.

20. yüzyılın başlarında gelişen deniz aşırı ve yerel ticaret ile Arabistan’daki en büyük çarşılara sahip olan Dubai tarihindeki en büyük değişiklikler 1950’lerde önce bölgede petrol bulunmasından itibaren başlamıştır. Zengin bir mirasa sahip olan Dubai’nin modern tarihi 1966 yılında Fateh Petrol yatağında petrol bulunması; 1971 yılında ise ortak güvenlik ve refah için Birleşik Arap Emirlikleri kurulması ve Arap Birliği’ne katılması ile bilinir. Daha sonra bu olayları kentin ilk çok katlı yapısı olan Dubai Dünya Ticaret Merkezi’nin açılması ve Emirates Havayolları’nın kurulması takip eder. 1999 yılında açılan Burj Al-Arab dünyanın tek yedi yıldızlı oteli olarak bilinmektedir. Son olarak 2010 yılında dünyanın en yüksek binası olan 828 metrelik Burj Khalifa’nın inşaatı tamamlanır.

Ülke yöneticileri, ülkedeki tüm yatırımlarda güvendikleri petrol kaynaklarının bir gün tükenebileceğini biliyor olmalılar ki buna bağlı kalmayıp turizm ve benzeri alanlarda ülkelerini ön plana çıkarmaya yönelmişler. Birleşik Arap Emirlikleri’nin en çok konusulan ve yabancılar tarafından tercih edilen bölgesinin Dubai olmasında şehir için hazırlanmış başarılı tanıtım politikalarının rolü büyük. Düzenlenen farklı aktiviteler sayesinde ülkeye gelen turist sayısı her geçen gün hızla artıyor.

Biraz da Dubai’de görmeyi bekleyebileceğiniz insan profilinden kısaca bahsetmek istiyorum. Üniformaları boydan boya beyaz çarşaf ve terlikten oluşan erkek havaalanı memurlarından mı yoksa gelenlere vize vermekle görevlendirilmelerine rağmen ellerindeki telefonlar ile saatlerce müzik dinlemeyi tercih eden çalışanlardan mı başlasam. Altın süslemelerle donanmış havaalanı da dahil olmak üzere Dubai’de son birkaç senede yapılan çoğu bina gayet geniş, modern ve göz alıcı. Aralık ayının son haftalarında ziyaret ettiğim Dubai’deki toplumun çoğunu müslümanların oluşturmasına rağmen havaalanı da dahil olmak üzere şehrin birçok farklı noktasında noel baba kıyafetli animatörler ve altında hediye dolu dekoratif yılbaşı ağaçları görmek ve Christmas müzikleri dinlemek mümkün. Daha çok hristiyan dünyasına özgü olan bu süslemeler ve etraflarında dolaşan siyah çarşaflı kadınlar ile beyaz çarşaflı erkeklerin oluşturduğu tezat ilginç olduğu kadar komik. Ama unutmamak gerekir ki Dubai’ye çalışmak amaçlı gelen birçok yabancı var ve şehirdeki birçok şey burada yerleşik olan halka hitap edecek şekilde tasarlanmış.

Dubai nüfusunun büyük bir kısmını Hintliler oluşturmakta. Bindiğim taksilerden birinin şoförü genç yaşta çalışmak için Hindistan’dan Dubai’ye göç ettiğini anlatıyor. Ülkeye ilk geldiği günden itibaren birçok farklı işlerde çalışan ve zor şartlarda hayatta kalmaya çalışan Hintli şoför gerçekten sıfırdan nasıl bir hayat kurulabileceğinin güzel bir örneği. Yolculuk bitmeden, yaklaşık 10 sene Dubai’de çalışarak biriktirdiği para ile ülkesine dönüp kendi işini kurmak istediğini de ekliyor.

Şehri ilk kez ziyaret edenler az da olsa bir kültür şoku yaşayabilir çünkü Dubai’de dünyanın her köşesinden çalışmak için gelen birçok insanın yanında geleneksel Arap kıyafeti olan dishdash (beyaz erkek kıyafeti) ve abayalarıyla (tesettür) dolaşan yerliler ile karşılaşmak kaçınılmaz. Her ne kadar gökdelenlerle dolu olsa da şehirde namaz vakti geldi mi camilerin sesleri dört bir yandan duyuluyor. Hatta dünyanın en büyük alışveriş merkezlerinden olan Dubai Mall veya Mall of the Emirates’de bile mağazaların arasında dolaşan insanlara namaz vaktinin geldiği buradaki elektronik ekranlardan bildiriliyor. Günlük Dubai kültürünün bir başka parçası olarak sokaklarda sıkça Arapça konuşmaları ve nargile kokusunu duymak mümkün.

Her ne kadar da şehirde yaşayan yabancı toplumun da etkisi ile etrafındaki ülkelere kıyaslandığı zaman daha rahat bir tavır sergilense de, Dubai, günün sonunda yine de Müslüman kültürünün kabul gördüğü bir yer olduğundan toplum içinde temkinli davranılmalı, özellikle şehrin geleneksel bölümlerinde mütevazi bir giyim anlayışı benimsenmelidir. Bununla doğru orantılı olarak şehirde suç oranları oldukça düşük olduğundan sokaklarda dolaşmak oldukça güvenlidir.

Gelelim dinin halkın davranışlarının şekillenmesindeki rolüne. İslam dininin önemi Birleşik Arap Emirlikleri toplumu için tartışılmazdır. Halk, toplumun gerçek dokusu içerisinde vazgeçilmez bir rol oynayan dini inançlar doğrulutusunda çok kesin ahlaki esaslar bildiren Kuran’ı günlük hayatın her konusununda bir referans noktası olarak alır. Dubai’yi müslümanların kutsal ayı olan Ramazan’da ziyaret ederseniz bunu daha net bir şekilde görebilirsiniz. Bir İslam ülkesi olarak Dubai kültürü bu konuda çevredeki ülkelerden çok da farklı değildir ve birçok restoran ve kafe gündüz saatlerinde kapalıdır. Bu zamanlarda müslüman olmayanların da toplum içinde yemek yememesi, su içmemesi veya sigara kullanmaması beklenir.

Ülkedeki Arap toplumu için aile kavramı çok önemli olmakla birlikte yerli halk yabancılara karşı genellikle gayet misafirperver. İlk başlarda halkın gösterdiği bu yakınlığa biraz önyargılı davranmakta yarar var diye düşünseniz bile gittikçe bu samimiyet içinizi ısıtıyor. Örneğin Dubai’de altın veya baharatların satıldığı geleneksel pazarlara “souk” ismi veriliyor. Şehrin Deira bölgesinde bulunan baharat pazarındaki göz alıcı renklerdeki baharatların arasından çubuklar halide satılan tarçınlara gözüm takılıyor. Satıcı çocukla kısa bir sohbetin ardından bölgedeki halkın Türkler’e büyük bir sempati beslediğini anlıyorum. Çocuğun kasada oturan babası İngilizce konuşmamasına rağmen önündeki sandalyeyi göstererek bana çay ve yanında hurma ikram ediyor.

Geleneksel ile modern sentezi oluşturan Deira bölgesinden biraz bahsetmek istiyorum. Bölgenin batı tarafında bulunan çarşı etrafında ucuz lokantalara ek olarak her tür mal satan, dolup taşan dükkanları ve dar pasajlardan oluşan kalabalık mahalleleri görebilirsiniz. Deira’nın daha doğusunda körfez kıyısı boyunca kargolarını yükleyip boşaltan antik yelkenlileri ve gelişen iş bölgesinin ışıldayan cam ve çelik kuleleri gibi yükselen çarpıcı binaları mevcut. Dubai’nin bu bölgesindeki ilgi çekici noktaları arasında Deira alışveriş merkezi, Dubai Creek Golf & Yacht Club, Century & Irish Village ve daha birçok mağaza, restoran ve eğlence yerine sahip Dubai Festival Merkezi yer almaktadır.

Dubai'de dikkat çeken bir diğer nokta sadece üç yıl önce kurulan ve bugün 1500’den fazla şirkete ev sahipliği yapan TECOM (Dubai Internet City, Dubai Media City ve Knowledge Village). 2002 yılında yüzde yüz on (110%)’luk bir büyüme yakalayan Dubai Internet City, bu büyümeyi 2003'te de tekrarladı. Üç yıl önce kurulan Dubai Internet City bugün 600'ün üzerinde firmanın katılımı ile uluslararası bir bilişim topluluğu haline geldi. Günümüzde serbest bölgede 44 farklı ülkeden şirket faaliyet göstermekte ve otuz binden fazla bilgi çalışanı görev yapmaktadır.

5 yıldızlı otel cenneti olan Dubai, aynı zamanda dünya üzerindeki tek 7 yıldızlı otele de ev sahipliği yapıyor. Şekli bir yelkeni andıran Burj El Arab’ın önünde fotoğraf çektirmeden Dubai’ye gelmiş sayılmazsınız demek çok da yanlış olmaz sanırım. İsminin anlamı “Arap Kalesi” olan bina 321 metrelik yüksekliği ile dünyanın en uzun dördüncü hoteli. Çok çabuk bir kıyaslama yapacak olursak otel, Paris’teki Eiffel Kulesi’nden daha uzun, New York’taki Empire State Building’den ise sadece 60 metre daha kısa! Tasarımında Arap kültürünü yansıtacak şekilde bolca altın ve kristal parçaları kullanılan Burj Al Arab, Jumeriah plajından 280 metre dışarıda duran yapay bir ada üzerine inşa edilmiş ve bir köprü yardımı ile karaya bağlanmış.

Şanslı bir şekilde otele tam güneşin batmaya yakın olduğu saatlerde gittiğimden otelin güneşin batışıyla farklı renklerle ışıklandırılmasını izleyebiliyorum. Dubai’ye yolunuz düşerse, gözalıcı bu manzarayı kaçırmamanızı tavsiye ederim. Tabii otelde konaklama imkanları tahmin edeceğiniz gibi bayağı yüksek ücretlerle sunuluyor. Burj El Arab yerine biraz daha hesaplı ama yine de Dubai’nin sunduğu ihtişamlı ortamı yaşayarak kalabileceğiniz 5 yıldızlı oteller arasında Le Meridien, Hilton, Crowne Plaza, Ritz Carlton, Jumeirah Beach Hotel, Ramada ve Sheraton geliyor.

Alışveriş, gezilerle ilgili yazıları okuyan çoğu insanımızın merak ettiği bir nokta. Tahmin edebileceğiniz gibi, Dubai tam bir alışveriş cenneti. Elektronik eşya, telefon, fotoğraf makinesi, kıyafet, aksesuar.. İlgilendiğiniz ne olursa olsun Dubai’de bulmak mümkün. Yeter ki gitmeniz gereken yeri önceden öğrenin. Örneğin elektronikler için Al Fahiti sokağı, ayakkabı için City Center Alışveriş Merkezi veya pek çok spor malzemesini çok ucuza bulabileceğiniz Al Karama'da mağazalara uğrayabilirsiniz. Eğer deri çanta almak istiyorsanız Deira'daki dükkanları deneyebilir, yine bu bölgedeki Gold Souk'dan altın, çevre dükkanlardan envai çeşit kumaş, şal, baharat da alabilirsiniz. Dubai’de ne yiyeceğim diye uzun uzun düşünmeye de gerek yok. Fast food konusunda gayet geniş imkanlar sunan alışveriş merkezlerine ek olarak şehrin farklı noktalarında rastlayacağınız yerel tatlara kadar aradığınız her çeşit yemeği Dubai’de bulmak mümkün.

Çoğu zaman saymakta zorlanacağınız kadar şeritli kusursuz yolları olan Dubai’de bu şekilde seyahat etmenin tek zorluğu trafik miktarı. Şehrin çoğu önemli yerine ulaşan metroya ek olarak taksilerin de fiyatları oldukça makuldur. Ancak unutmamak gerekir ki şehirde görülmesi gereken çarşılar, tarihsel miras alanları ve müzelerin keyfini en iyi yürüyerek çıkarabilirsiniz. Tabii yaz aylarında artan sıcaklarda bu aktivitede zorluk yaşanabileceğini de unutmamak gerekir.

İster kafanızı dinlemek, ister gönlünüzce alışveriş yapmak ya da unutulmaz bir tatil yaşamak... Amacınız ne olursa olsun, kış ortasında yazı yaşamak için ideal bir seçim olan Dubai bunu karşılayacak nitelikte bir yer.

Çise Ünlüer (22 Ocak 2012)
ciseunluer@gmail.com










12/01/2012

Çöl Üzerinde Modern Dünya




Bugün sizlere bundan çok kısa süre önce sadece çöl kumlarından ibaret olan ancak 40 yıl gibi kısa zamanda bir alışveriş ve turizm cenneti haline getirilmiş bir yerden bahsetmek istiyorum.

Dubai kimilerine göre eşsiz bir örnek kimilerine göre doğanın katledildiği nokta. Bakış açınız her ne olursa olsun, Ortadoğu'nun modern yüzü, Birleşik Arap Emirlikleri'nin yedi emirliği arasında en popüler olanı Dubai, mutlaka görmeniz gereken bir yer! İstanbul'dan uçakla 4 saat uzaklıktaki Dubai, “Arap kültürüne Avrupa makyajı yapılarak oluşturulmuş bir kent”.

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Ortadoğu'da Arap Yarımadası'nın güneydoğusunda bulunuyor. Ülkenin komşuları Umman ve Suudi Arabistan. BAE, Abu Dabi, Dubai, Acman, Füceyre, Resü'l-Hayme, Şerce ve Ummül-Kayveyn adlı yedi emirlikten meydana gelmekle birlikte, ülkenin başkenti ve en büyük ikinci emirliği olan Abu Dabi, aynı zamanda ülkenin siyasi, endüstriyel ve kültürel merkezi konumundadır.

Dubai’ye giderken beni nelerin beklediğini tam olarak tahmin edemiyordum. Hızlı gelişen inşaat şektörü, petrol zengini halkı ve muhafazakar bir kültürü olduğunu az çok biliyordum. Uçak Dubai’ye inerken yukardan gördüğüm yer karşısında şaşırmamak elde değildi. Kocaman bir çölün içerisine kurulu Dubai’de sonradan yapılan birkaç yeşilleştirme çabası dışında nerdeyse hiç ağaç yok! Uçakla Dubai havaalanına inerken sadece birkaç yüksek binayı barındıran bir kum yığını ortasına indiğinizi düşünüyorsunuz. Tüm şehri bir cümle ile özetleycek olursak: çölün ortasında kaybolmuş birkaç gökdelen.

Şehrin finans merkezinde uzun bir yol üzerinde yan yana yer alıyor gökdelenler. Ancak New York ve Singapore gibi finans merkezli şehirlerde görülen o dinamik çalışan insan kalabalığı Dubai’de biraz farklı bir hal almış şekilde. Özellikle metro kullanımı bu farkı daha da belirgin bir şekilde ortaya koyuyor. Ama kıyaslama yapmadan önce belirtmem gerek ki Dubai’nin yolları geniş, metrosu gayet modern, temiz ve düzenli. Trenler zamanında geliyor, insanlar medeni bir şekilde trenin gelmesini bekliyor. Ancak tüm trenlerin içinde sanki her noktası sabunlarla temizlenmiş gibi ağır bir sabun kokusunu andıran rahatsız edici bir koku mevcut. Genel olarak bu ülkelerde yaşayan insanların daha ağır kokuları tercih ettiklerini şehri biraz gezince kısa sürede anlamak mümkün.

Trene girdiğimde bir bütün vagonun tamamı ile kadınlardan oluştuğunu farkediyorum. Trende yolculuk yapan tüm erkek yolcular ise yan vagonlarda toplanmış. Bir sonraki istasyonda trende benim bulunduğum bölüme Dubai’ye yabancı oldukları belli olan turist bir çift giriyor. Trendeki güvenlik görevlisi hemen adamın yanına yaklaşıp o vagonun sadece bayanlar için ayrılmış olduğunu ve erkeklerin seyehat ettiği diğer vagona gitmesi gerektiğini belirtiyor. Böylece çift yolculukları boyunca ayrı vagonlarda seheyat etmek zorunda kalıyor. Bu durum şehirdeki otobüslerde de geçerli. Otobüs bekleme sırasında bir görevli yaklaşıyor, kadınları ve aileleri bir sıraya, yanlız olan erkeklerı ayrı bır sıraya girmeleri için teşvik ediyor. Otobüslerin içinde de ön kısım sadece kadın ve çocouklu aileler için ayrılmış olduğundan erkekler arkada durmak durumunda.

Dubai’de her ne kadar Avrupa standartlarının üstünde bir ulaşım sistemi kurulmuş olsa da, yerli halkın ve buraya işçi olarak çalışmaya gelmiş insanların bu duruma tam olarak adapte olduğu söylenemez. Hemen bir örnek verecek olursak, Avrupa’da tren durur, önce inecek olan insanlar iner, ve o durakta inmek isteyen en son insan ininceye kadar herkes kenarda bekler, sonra yeni binecek olan insanlar yavaşça içeriye girer. Genelde herkesin elinde okuyacak bir kitap veya gazete olur, kimse kimseye bakmaz, ilgilenmez. Dubai’de durum biraz farklı. Trenin gelmesini bekleyen yolcular tren gelince inecek olan insanların tam olarak inmesini beklemeden boş buldukları yerlerden trene girmeye başlıyor, böylece özellikle kalabalık duraklarda küçük bir karmaşa yaşanıyor. Diğer yandan burda geçirdiğim birkaç gün boyunca her gün metroya binmeme rağmen kimsenin elinde yolculuk boyunca boş vakit geçirmemek için okuduğu kitap veya gazete görmedim çünkü genellikle insanlar seyahat vaktini etrafa bakarak geçiriyor. Bunlar küçük noktalar olsa da aslında kültür farkları ile ilgili çok şey anlatıyorlar.

Şehrin en büyük alışveriş merkezlerinden Mall of Emirates ve Dubai Mall dünyadaki tüm rakiplerini arkada bırakacak kadar lüks ve göz alıcı. Özellikle Mall of Emirates saatlerce gezmekle bitmeyecek kadar büyük ve ne ararsanız bulabileceğiniz bir alışveriş merkezi. İçinde tam donanımlı bir kayak merkezi (evet yanlış duymadınız, çölün ortasında bir kayak merkezi!), yurtdışında göreceğiniz tüm restoran zincirleri ve Avrupa ve Amerika’nın tüm gözde tekstil markalarını barındıran bu merkezlerde bol bol alışveriş yapmayı ihmal etmeyen beyaz çarşaflı erkekler ve yanlarında siyah çarşaflı, çoğunun sadece gözleri görünen eşlerini görmek mümkün.

Daha çok batının etkisinde tasarlanmış olan bu merkezlerde kendinizi mağzaların çeşitliliğinde kaybetmiş dolaşıyorsunuz ki aniden hoparlörlerle tüm alışveriş merkezini kapsaycak şekilde içeriye yansıtılan ezan sesi ile kendinize geliyorsunuz. Hocanın vaazı boyunca bina içerisinde normalde ürün reklamlarını yapan tüm elektronik ekranlarda bir camii resmi üzerinde “its prayer time” (dua etme zamanı) şeklinde geçen hatırlatmalar yayınlanıyor.

Ama bu noktada unutmamak gerek ki Dubai’nin nüfusunun büyük bir bölümü buraya çalışmak için gelen Asya, Hint ve Afrikalı insanlardan oluşuyor. Nüfusun sadece yüzde yirmi (20%)’si Arap, geriye kalanı yabancı uyruklu çalışanlar. Trene binmek için alacağınız bileti veren görevliden gün boyu çalışan ailelerin çocuklarına bakan bakıcılara, mağazalardaki servis görevlilerinden temizlik işçilerine kadar nerdeyse tüm çalışanlar yabancı! Bir de buna batıdaki krizden etkilenen şirketlerin buraya gönderdiği Amerika ve Avrupa’lı çalışanlarlı ekleyecek olursak Dubai’nin ne kadar kosmopolit bir yer olduğunu anlamak zor değil. Ancak her ne kadar da batının etkisinde kalmış olsa da, Dubai yine de bir müslüman şehri olduğundan insanın burda hareketlerine biraz daha dikkat etmesi gerekiyor. Tabii etrafındaki komşu müslüman ülkelere kıyaslandığı zaman Dubai’deki yerli halkın dışarıdan gelen insanlara karşı çok daha anlayışlı olduğunu belirtmekte yarar var. Örneğin sokakta rahat giyinimli bayanları, el ele dolaşan turistleri görmek mümkün, ki bu bazı ülkelerde kabul edilen bir durum değil.

Önümüzdeki hafta, çöller üzerine kurulmuş modern bir dünyayı temsil eden Dubai’deki farklı bölgeler ve ülkenin genel kültürünü anlatmaya devam edeceğiz.


Çise Ünlüer (15 Ocak 2012)
ciseunluer@gmail.com







05/01/2012



Örnek İnsan mısınız?




Geçtiğimiz haftalarda değindiğimiz yeşil girişimlerin arasından kendinize uygun olanları seçerek hayata geçirdiğinizi umarak, bu hafta, bizden sonraki nesillere gönül rahatlığı ile bırakabileceğimiz bir dünya yaratmak için benimseyecebileceğiniz birkaç basit adımdan daha bahsetmek istiyorum.

Ülkemizde toplu taşımada olan eksikliklerden dolayı bireysel araba kullanımı en fazla tercih edilen ulaşım metodlarından biri. Bundan vazgeçemeseniz bile, araba kullanırken daha az yakıt harcamak için alabileceğiniz basit önlemler var. Örneğin araba lastiklerinizin basıncını sık sık kontrol ederek gereksiz yere yakıt kullanımının önüne geçebilirsiniz. Her ne kadar kısıtlı olsa da ülkemizdeki toplu taşımacılık alternatiflerini göz önünde bulundurarak mümkün oldukça bu olanaklardan yararlanmak hem küresel ısınmaya karşı atılan olumlu bir adım hem de araç yakıtına harcadığınız miktarlada azalmaya neden olacaktır.

Yaşadığınız bölgedeki komşularınız arasında sizinle yakın yerlerde çalışanlar varsa, bu insanlarla aynı araçta işe gidip gelmek ihtiyaç duyulan enerjiyı azaltmak açısından verimli olmakla birlikte, yanlız gidilen sıkıcı araba yolcuklarından çok daha eğlenceli bir tecrübeye de dönüşebilir. Bir başka durumda, gitmek istediğiniz yerler yürünebilir veya bisikletle gidilebilir mesafede ise, bunun ne kadar sağlıklı bir seçim olacağından bahsetmeme gerek yok sanırım.

Evlerimizde elektrik ve suyu verimli olarak kullanmamız mümkündür. Ancak gerekli tasarrufu sağlamak için öncelikle alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerekmektedir. En basit tasarrufların başında evdeki tüm lambaları enerji tasarrufu sağlayanlarla değiştirmek, evde soba veya klima gibi sıcaklığı ayarlayan aletler çalışırken yalıtımın iyi yapılmış olması ve ısı kaybını önlemek için herhangi bir pencere veya kapının açık bırakılmaması geliyor. Bu yaklaşımlar enerji sarfiyatını yarı yarıya azaltıyor. Evlerde ısınmak için kalorifer peteğinin üstünü açık tutmak bu aletlerin gereğinden fazla çalışmasını engellediği için etkili tedbirlerden biri olarak görülüyor.

Daha önce et tüketiminin neden olduğu sağlık sorunlarından bahsetmiştik. Özellikle başta kanser olmak üzere birçok hastalığın risk faktörlerinin başında gelen kırmızı eti hayatınızdan çıkarmak ve sebze ağırlıklı bir beslenme şeklini benimsemek sağlıklı bir hayat sürmek istiyorsanız atmanız gereken en önemli adımlardan biri. Et tüketimimizi mümkün oldukça limitleyerek neden olduğumuz karbon emisyonlarını da azaltabileceğimizi biliyor muydunuz?

Et yememek, yağ tüketimini azaltmanın en etkili ve kolay yollarından biridir. Günümüzde, modern çiftliklerde yetiştirilen hayvanlar daha çok kar elde etmek için kasıtlı bir şekilde farklı metodlar kullanarak şişmanlatılmaktadır. Bu alanda yapılan birçok araştırma, yağlı et tüketiminin kalp krizine ve kansere yakalanma riskini artırdığını kanıtlamıştır. Düzenli bir şekilde et tüketmenin insan sağlığı üzerindeki etkileri sandığımız kadar iç açıcı değil. Her yıl, milyonlarca gıda zehirlenmesi vakası kaydedilmektedir ve bunların çok büyük bir kısmı et yemekten kaynaklanmaktadır. Et yediğimizde hayvanların beslenmesi boyunca kullanılan hormonları da tüketmiş oluyoruz. Çoğu hamburger etlerinin dörtte biri, sığırlara verilen büyüme hormonlarını içermektedir. Bu hayvanları yetiştirirken sakin tutmak için sakinleştirici ilaçlar, ve çeşitli enfeksiyonlarla başa çıkmak için rutin olarak antibiyotik kullanılmaktadır. Tükettiğimiz etlerle birlikte bu ilaçları da vücudumuza almış oluyoruz. Büyüme hormonları ve ilaçlara ek olarak tükettiğimiz etlerin hayvanların kuyruk, ayak, rektum ve omurilik kısımlarını da kapsıyor olabileceğini, günlük hayatta düşünmeden tükettiğimiz sosisler gibi besinlerin öğütülmüş bağırsak ihtiva edebileceğini, ve bu bağırsakların öğütülme esnasında boş olduğundan hiçbir zaman emin olamayacağımızı akılda tutarak, yiyecek seçimlerimizi tekrardan gözden geçirmenin yararı olacaktır.

Unutmayın ki tüm dünya bizim gibi her haftasonu veya ilk fırsatta kurulan mangalda pişirilen etle beslenmiyor, çünkü birçok insan bunun ne kadar sağlıksız bir seçim olduğunu biliyor! Et kullanılmadan yapılabilecek basit, lezzetli ve sağlıklı yemekler hakkında daha fazla bilgi almak istiyorsanız internetteki arama motorlarından vejeteryan yemekler üzerine küçük bir araştırma yaparak ne kadar fazla opsiyonunuz olduğunu görebilirsiniz.

Ülkemizdeki zor şartlarda ayakta kalmaya çalışan çiftçilerimizi desteklemek için kendi topraklarımızda yetişen ürünlere yönelmek doğru bir yaklaşım olacaktır. Yurt dışından gelen tüm yiyecekler belli bir mesafe katederek marketlerimize kadar ulaştıklarından, mümkün oldukça ülkemizde yetişen ürünleri tüketmek hem ekonomimizin canlanmasına yardımcı olacak hem de karbon ayak izimizi azaltmamızı sağlayacaktır. Bu yolda kendimize sormamız gereken birkaç basit soru sayesinde hangi yiyecekleri tercih etmemiz gerektiğine kolayca karar verebiliriz: Bu yiyecek mevsime uygun mudur? Bana ulaşana kadar yaklaşık kaç mil seyahat etti? Eğer uzun mesafelerden gelmişse, yerli bir alternatifi var mıdır?

Hayatınızda yeşil girişimleri başlatmak için ne yeni bir yılın başlamasını, ne de kötü bir şeyin olmasını beklemeye gerek var. Hemen şimdi, son 3 haftada bahsettiğimiz girişimlerden veya kendi düşündüğünüz adımlardan birkaçını kendinize seçin ve ilk adımı atın. Hatta bu adımı atmakla kalmayın, bunu ciseunluer@gmail.com adresinde yazarak bizimle paylaşın! İster kullandığınız plastik poşet miktarını azaltmak, ister bahçenize ektiğiniz küçük bir fidan olsun – girişiminiz ne olursa olsun, çevreci olsun, yeşil olsun!


Çise Ünlüer (8 Ocak 2012)
ciseunluer@gmail.com