Arayın, Yeşil Hayatı Tarayın...

24/10/2009

Alternatif Enerji: Biyoyakıt



Bu hafta küresel ısınma ve getirdikleri üzerinde büyük bir etkisi olduğuna inanılan biyoyakıtlar konusuna değinmek istiyorum. Biyoyakıt terimi, doğal kaynak ya da bunlardan çıkan atık maddelerden meydana gelen her türlü yakıta verilen isimdir. Bunların arasında tahta, odun mıcırı, hasır, ethanol, dizel, ve atık yağların ya da bitkilerin işlenmesinden meydana gelen yakıtlar bulunmaktadır.

Şeker kamışı, mısır, ve soya fasülyesi gibi bitkilerden elde edilen biyoyakıtların içerisindeki karbon, bitkilerin karbondioksiti parçalaması sonucu elde edildiği için, biyoyakıtların yakılması, günümüzde kullanığımız fosil yakıtların tersine, atmosferde net karbondioksit artışına neden olmaz. Petrol ve kömür gibi doğal kaynaklar ya da nükleer yakıtlardan farklı olarak yenilenebilir enerji kaynagı olan biyoyakıtlar “etanol” ve “dizel” olmak üzere iki guruba ayrılabilir.

Etanol, tek başına bir yakıt olarak ya da benzine karıştırılarn bir katkı maddesi olarak otomobil ve diğer motorlu araçlarda kullanılabilmektedir. Hava kirliliğini ve petrol ürünlerinin tüketimini azaltmak amacıyla benzine değişik oranlarlada karıştırılarak kullanılan etanolün en yaygın uygulamaları E10 ya da E85 diye bilinen ve sırasıyla yüzde on (10%) ve yüzde seksen beş (85%) etanol içeren karışımlardır. Biyodizel ise organik yağların baz ve alkolle karıştırılarak dizel yakıta çevrilmesi sonucu elde edilen bir ürün olup, tüm Avrupa ve Amerika’da artan bir şekilde üretilmekte ve kullanılmaktadır. Biyodizelin dizel ile karışım oranları B5 (5% biyodizel, 95% dizel), B20 (20% biyodizel, 80% dizel), B50 (50% biyodizel, 50% dizel), ve B100 (100% biyodizel) şeklinde adlandırılmaktadır.

Dünyanın enerji ihtiyacının yaklaşık olarak yüzde yetmiş (70%)’ini karşılayan fosil kökenli yakıtların önümüzdeki 40-50 yıl içerisinde tükeneceği tahmin edilmektedir. Çevre üzerinde olumsuz etkileri bilinen fosil yakıtlara kıyaslandığında, biyodizel alternatif bir enerji kaynağı olduğundan, kullanılmış yağların değerlendirilmesine olanak sağlayarak enerjide dışa bağımlılığı azaltabilir. Yağlanma derecesi yüksek olduğu için taşıt motorlarının kullanım ömrünü uzatır ve zararlı emisyonların azalmasına yardımcı olur. Bunun yanında, biyodizel petrol kökenli dizel ile her oranda tam olarak karışarak onun kalitesini de artırır. Üretildiği kaynaklar sayesinde tarım alanındaki iş imkânlarının korunmasını ve artırılmasını sağlayamakla kalmaz, alternatif enerji kaynakları sayesinde yeni iş fırsatlarının doğmasına sebep olabilir. En önemlisi, zararlı gaz emisyonları bakımından fakir, biyolojik olarak doğada bozunabilir ve çevre dostudur!

Biyoyakıtlar, dünyada artan enerji talebinin yarattığı küresel sorunların, bu noktadan sonra geri dönüşümü mümkün olmayan iklim değişikliğinin, pahalı fosil yakıtların, toprak kayıplarının, ve su kıtlığının her gün arttığı; ve biyo-çeşitliliğin gitgide kaybolduğu bir zamanda ortaya çıkmaktadır. Sorumlu biçimde üretildiğinde, artan biyoyakıt alışverişi, nakliyesi ve üretimi ekonomik, adil ve sürdürebilir olacaktır.


Çise Ünlüer (25 Ekim 2009)
ciseunluer@hotmail.com

19/10/2009

Rüzgâr Enerjisi ile Elektrik Üretimi



Günümüzde petrol dışındaki enerji kaynaklarından enerji üretimi gün geçtikçe yaygınlaşmış, birçok ülke yenilenebilir enerji kaynaklarına karşı duyarlılık göstermeye başlamıştır. Petrolün hızla azaldığı günümüzde, ülkemizin en önemli sorunlarından birinin elektrik enerjisi konusunda yaşandığı kaçınılmaz bir gerçektir! KKTC’de dünyanın en pahalı fosil yakıtlarından fuel-oil kullanılarak elektrik enerjisi üretilmesi maliyeti artırmakla kalmamış, aynı zamanda KKTC’yi dışa bağımlı bir ülke olmaya zorlamıştır. Bu yakıtların bir ada ülkesi olan KKTC’ye taşınması yanında yeterli kaynakların olmayışı ülkemizdeki elektrik enerjisi maliyetlerinin başka hiçbir yerde görülmemiş boyutlara gelmesine neden olmuştur. Bu durumda alternatiflerin düşünülmesi artık bir seçenek değil, kaçınılmazdır!

Rüzgâr enerjisi, rüzgârı oluşturan hava akımının sahip olduğu kinetik enerjidir. Bu enerji güneşten gelen radyasyonun yer yüzeylerini farklı ısıtmasından kaynaklanır. Yer yüzeylerinin farklı ısınması havanın sıcaklığının, neminin ve basıncının farklı olmasına, bu farklı basınç da havanın harketine neden olur. Güneş enerjisinin bir ürünü olan rüzgâr, güneş ışınları olduğu sürece olacağından dolayı rüzgâr enerjisinde kaynak tükenmesi diye bir olay söz konusu değildir. Bu şekilde meydana gelen enerjinin bir bölümü mekanik veya elektrik enerjisine dönüştürülebilir.

Yeryüzüne ulaşan güneş enerjisinin yaklaşık olarak yüzde iki (2%)’si kadar olan rüzgâr enerjisi sayesinde elektrik üretiminin yanında su depolama, taşımacılık, ve soğutma gibi işlemler de gerçekleştirilebilir. Bir rüzgâr türbininden üretilen elektrik enerjisinin en verimli şekilde kullanılması için enerji tüketimi rüzgâr mevcudiyetine göre uyarlanmalıdır. Bu alanda yapılan araştırmalara göre, kullanılabilir toplam hazır küresel rüzgâr kaynağının miktarı, dünya elektrik talebinin iki katından daha fazladır! Bu durumun farkında olan ve Kyoto Protokolü’ne göre sera gazı emisyonlarını yüzde sekiz (8%) azaltmak durumunda olan Avrupa Birliği ülkeleri, rüzgâr gücü kullanarak yıllık karbondioksit salınımlarını 50 milyon ton kadar azaltmışlardır.

Bu alandaki altyapının ülkemizde kurulması için ilk adım rüzgâr ölçümlerinin gerçekleştirilmesini zorunlu kılar. Hava şartları gibi öngörülemeyen rüzgâr gücü, yerine ve zamanına göre değişir. Ancak bu iş için geliştirilmiş özel aletlerle ölçülen rüzgâr hızı, etraftaki ağaçlar, binalar, ve tepelerden etkilenir. Rüzgâr enerjisinin bir ölçümü olan rüzgâr gücü, rüzgâr hızının kübünün bir fonksiyonudur. Başka bir değişle, rüzgâr hızının iki katına çıkması rüzgârdaki enerjinin sekiz faktörü ile artması demektir. Bunun anlamı şudur; rüzgâr hızındaki küçük değişiklikler rüzgâr enerjisinde çok daha büyük değişikliklere neden olurlar. Bundan dolayı, bu alanda kullanılacak olan rüzgâr türbinlerini satın almadan önce, doğru ve sürekli bir rüzgâr çalışması ve incelemelerin yapılması şarttır.

Almanya’nın net elektrik tüketiminin yüzde dört (4%), Danimarka’nın ise yüze yirmi (20%)’sini karşılayabilen rüzgâr enerjisi ile elektrik üretiminin günümüzde yaygın olarak kullanılan ve atmosfere zararlı gazlar salan fosil ve nükleer gibi yönetemlere kıyaslandığında birçok üstünlüğü görülebilir. Bunların en başında temiz bir enerji kaynağı olduğundan dolayı atmosferi kirletici etkiye sahip gazların salınmaması, ve tükenmeyen bir kaynak oluşu gelmektedir. Rüzgâr enerjisi, yakıt ithaline olan bağımlılığı azaltarak hava kirliğini önlediği için iklim değişikliği sorununa çözüm olarak görülmektedir. Elektrik üretimi için rüzgâr enerjisi kullanıldığı taktirde günümüzde yaşanan fosil yakıtlarının fiyat değişkenliğinden kaynaklanan karmaşaklık ortadan kalkmakla kalmaz, ulusal kaynaklar için devletler arası anlaşmazlıklar önlenir.

Peki bu noktada atılması gereken adım nedir? Oluşturulabilecek alternatif enerjilerin altyapılarının hazırlanması ve bunların da önceden belirlenmiş bir zaman süreci içinde devreye konması gerekir. Rüzgâr enerjisinin ülkemizde kullanılması çalışmalarına altyapı olarak KKTC’nin rüzgâr haritasının çıkarılması ve bu alanda yapılacak olan yatırımlara ışık tutulması şarttır.


Çise Ünlüer (18 Ekim 2009)
ciseunluer@hotmail.com

11/10/2009

Karbon Nötr Olmak



Küresel ısınmanın başlıca sorumlusu olarak gösterilen, sera etkisine yol açan gazların oluşumuna neden olan ve fosil yakıtların kullanımıyla atmosfere yayılan karbondioksit salımının çevreye bıraktığı etkiyi ölçmek için kullanılan “karbon ayak izi” kavramı, günümüzde birçok kuruluş tarafından çevreye olan duyarlılıklarını ve sürdürülebilir bir yaşam için gösterdikleri hassasiyeti belirtmek için kullanılmaktadır. Günümüzde “karbon nötr” olmak, atmosfere yaydığımız karbondioksit miktarı ile aynı miktarda karbondioksiti ortadan kaldırma durumudur. Günün sonunda, neden olduğumuz karbondioksit emisyonu kadar karbobondioksit emilmesini sağlayabiliyorsak, bu durum, “sıfır net karbon ayak izi”ne sahip olmak şeklinde de tanımlanabilir.

Karbon ayak izi iki esas kısımdan oluşur. Bunların ilki olan “birincil ayak izi”, evsel enerji tüketimi ve kullandığımız araba ve uçak gibi ulaşım da dahil olmak üzere fosil yakıtlarının yanmasından ortaya çıkan doğrudan karbondioksit emisyonlarının ölçüsüdür. Buna ek olarak, “ikincil ayak izi”, kullandığımız tüm yaşam döngüsünden bu ürünlerin imalatı ve en sonunda bozulmalarıyla ilgili olan dolaylı karbondioksit emisyonlarının ölçüsüdür. Bir kişinin tipik karbon ayak izi 15% doğal gaz, petrol ve kömür; 14% eğlence ve tatil; 12% elektrik; 12% kamu hizmetleri; 10% özel araç; 9% binalar ve mobilya gibi evsel malzemeler; 7% araba imalatı; 6% tatil uçuşları; 5% yiyecek ve içecek; 4% giyecek ve kişisel etkiler; 3% finansal hizmetler; ve 3% toplu taşımadan oluşur.

Kişisel anlamda dünyaya verdiğimiz zararı hesaplamak için İngiltere Çevre, Gıda ve Tarım İşleri Departmanı (DEFRA) ve ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından belirlenen ölçüm kombinasyonlarına göre hazırlanmış ve internetteki herhangi bir arama motorunu kullanarak kolayca ulaşabileceğimiz karbon ayak izi hesap makinesini kullanabiliriz. Karbon hesaplamasındaki ilk adım olan ülke seçiminden sonra ev, ulaşım, ve yaşam tarzınızı belirleyen birkaç alan ile ilgili bilgiler girildikten sonra kişisel ayak iziniz belirleniyor ve ülke ortalaması ve dünya hedefine göre kıyaslanıyor. Bu hesaplamaya göre kişi başına düşen karbon ayak izi miktarı Kıbrıs için 8.2 ton ve endüstrileşmiş ülkeler için 11 ton olarak belirtilmiştir. Yine aynı hesaplama göre, dünyadaki bütün insanlar düşünüldüğünde günümüzde kişi başına düşen karbon ayak izi ortalaması 4 ton, dünya çapında hedeflenen miktar 2 tondur. Hesaplamanın sonunda bir ağacın yaşadığı sürece yaklaşık 0.73 ton karbondioksit soluduğu düşünülerek, bu yolla hesapladığımız kişisel karbondioksit miktarını kaç tane ağaç dikerek telafi edebileceğimiz belirtilmektedir.

İzlanda, Yeni Zelanda, Norveç, ve Kostarika karbon nötr olma yolunda büyük değişikliklere imza atmaya hazır olan ülkelerin başında gelmektedirler. Bu ülkelere ek olarak, Hazar Denizi’nde yer alan Azerbeycan’ın 1 milyon metrekarelik Zira Adası, yakın gelecekte eko-toplum anlayışını temsil edecek şekilde hazırlanmaktadır. Başkent Bakü’nün körfezinde yer alan karbon nötr eko-ada, bu kadar petrole bağımlı bir bölgede, yalnız rüzgâr ve güneş enerjisi ile nasıl yaşam sürdürülebileceğinin güzel bir örneği olacak. Hazar Denizi’nin çevresine batırılan ısı pompaları adadaki bınaları ısıtmak ve soğutmak için kullanılırken, güneş enerjili sıcak su toplayıcıları da sıcak su elde etmek için bulundurulacak. Işığa maruz kaldığında elektrik üreten cepheler de stratejik olarak açılandırılacak, çatılarda elektrik üretilcek, ve denizde rüzgâr tarlası yapılarak yeni ve sürüdürülebilir enerji kaynağı kullanımına yönelinilecek.

Hepimizin görebileceği gibi, toplumlarına sürdürülebilir bir yaşam sağlamak için amaçlarına ulaşmak yolunda bu ülkelerin en büyük ortak paydası rüzgâr ve hidroelektrik gibi yenilenebilir kaynaklardan üretilen enerjiye ve genel olarak yeşil yaşam standartlarına verdikleri önemdir. Artık ülkemizde de bu sistemleri uygulama vaktinin geldiği kesindir. Bahsettiğimiz ülkeleri örnek alarak, kendi ülkemizde de hem kişisel hem de toplum olarak neler yapılabileceğini belirlememiz ve yeşil bir yaşama doğru ilk adımları atmamız şarttır!

Çise Ünlüer (11 Ekim 2009)
ciseunluer@hotmail.com

04/10/2009

İşyerinde ve Ulaşımda Enerji Tasarrufu



Geçtiğimiz hafta enerji kullanımımızı azaltmak ve küresel ısınmaya karşı yayarlı bir yaklaşımda bulunmak için evlerimizde alabileceğimiz önlemlerden bahsetmiştim. Bu hafta, işyerlerimizde ve ulaşımda karbondioksit emisyonlarımızı azaltmak için göz önünde bulundurmamız gereken faktörlere değinmek istiyorum.

İşyerlerimizde tasarruflu ofis donanımlarını seçerek sadece enerji tasarrufu değil, bütçemize de katkı sağlamış oluruz. Bekleme konumunda bile enerji tüketimi olduğunu aklımızda tutarak, ofislerimizdeki bilgisayarlarımızı üç saatten fazla bir süre, ekranlarımızı otuz dakikadan fazla bir süre kullanmayacaksak kapatmalı, kahve ve çay makinelerini kullanmadığımız zamanlar açık bırakmamalıyız. Bütün bir bilgisayarın üretiminde yaklaşık 33 ton su, 1 kg bakır, 700 çeşit kimyasal madde kullanılır, 2300 kws enerji harcanır ve 63 kg çöp ortaya çıkar. Bu nedenle, satın alacağımız bilgisayar, yazıcı ve fotokopi makinesi gibi elektronik aletlerin hem şimdiki hem de gelecekti gereksinimlerimizi karşılayacak nitelikte olmasına ve benzerlerine göre daha az elektrik tüketimine gerek duymasına özen göstermeliyiz.

Ofislerimize aldığımız bilgisayar, CD, disket, toner, kartuş gibi ofis gereçlerinin ve bunların ambalajlarının geri dönüşümlü malzemelerden üretildiğinden emin olmalıyız. Bunun yanında geri dönüşümlü kağıt kullanabilen yazıcıları tercih ederek, bilgisayardaki metinlerden kağıt çıkıntısı almaktan vazgeçmeli ve bu kararımızı tüm çalışanların desteklemesi için gerekli girişimlerde bulunmalıyız. Yazılı haberleşme yerine elektronik haberleşmeyi, kağıt kullanarak faks çekme yerine bilgisayarla faks çekmeyi ya da e-posta göndermeyi, belgeleri fotokopiyle çoğaltmak yerine elektronik ortamda iletimlerini tercih ederek kağıt kullanımını en aza indirebiliriz. Yazıcı ve fotokopi makinelerinde, üreticinin önerdiği kağıt ve diğer tüketim malzmelerini kullanmak, yanlış malzeme yüzünden gereçlerin bozulması problemini ortadan kaldırır. Son olarak, bilgisayar dahil kullanmayacağımız tüm elektronik aletleri atmak yerine bu teknolojilerle henüz tanışmamış olan okullarımıza yardımlarda bulunabilir, aynı zamanda eğitime destek olabiliriz!

Toplam karbondioksit emisyonlarının yüzde seksen (80%)’inden sorumlu olan ulaşım araçları, sürdürlebilir bir hayat için incelenmesi ve gerekli önlemlerin alınılması gereken esas alanlardan biridir. Bu alanda doğru adımları atmak için mümkün olan en çok miktarda toplu taşıma araçlarını tercih etmeli, kısa mesafelere arabayla gitmek yerine bisiklet kullanımı ve yürümeyi alışkanlık haline getirmeliyiz. Satın alırken kurşunsuz benzin tüketen araçları tercih etmekle birlikte, aracın egzoz emisyon ölçümünü, lastiklerin rot-balans ve hava ayarını düzenli aralıklara yaptırmak büyük önem taşır. Yolda giderken arabamızın yakıtı en verimli kullandığı hızı benimseyerek, hızımızı kontrol altında tutacak bir şekilde yola çıkmalıyız.

Benzin deposu ağzına kadar dolu olduğunda benzin buharının sızarak hava kirliliğine sebep olduğunu aklımızda tutarak, aracımıza benzin almaya gittiğimizde depoya belirli bir miktar benzin doldurmaya özen gösterebiliriz. Dengesiz ve aracın kapasitesinin üzerindeki yüklemeler, daha fazla benzin kullanılmasına ve lastiklerin ömrünün azalmasına neden olur. Gereksinim duyduğumuzdan daha büyük araçlar tercih etmemeli ve kullandığımız araçların düzenli bakımını ihmal etmemeliyiz. Araç kullanırken bütün camları sonuna kadar açmak aracın aerodinamik yapısını bozarak daha fazla yakıt tüketimine; ani frenler ise hem daha fazla yakıt harcanmasına, hem de lastiklerin ve frenlerin aşınmasına sebep olur.

Sürdürülebilir bir hayat stili benimsemek için bu önlemleri günlük hayatımıza dahil etmek ve yavaş yavaş alışkanlık haline getirmemiz kaçınılmazdır. Çocuklarımıza iyi bir gelecek hazırlamak ve onlara en az bizim yaşadığımız güzellikte bir dünya bırakmak istiyorsak, doğa bilincinin tüm halkımıza aşılanması için belirli standartları benimsemeye ve çevreyi korumaya herzaman açık ve istekli olmalıyız.


Çise Ünlüer (4 Ekim 2009)
ciseunluer@hotmail.com