Arayın, Yeşil Hayatı Tarayın...

27/09/2009

Birlikte Başarabiliriz!



İnsanlar tarafından atmosfere verilen gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma adı veriliyor. Toplumların, enerji kullanımı, endüstrileşme, ormansızlaşma ve ziraat başta olmak üzere çeşitli aktivitelerinin küresel ısınmanın artmasında büyük roller oynadıkları bilinmektedir. Küresel ısınma, tüm dünyayı olduğu gibi, daha şimdiden kuraklığa esir düşen Kıbrıs’ı da yakından ilgilendiriyor. Sera gazı salınımlarını kontrol etmek için bireysel bazda, basit ama etkili yaklaşımlarla küresel ısınmaya karşı pozitif adımlar atmak mümkün! Bugün sizlere bireysel olarak uygulayabileceğimiz kolay önlemler konusunda yol göstermek istiyorum.

Hayatımızın büyük bir çoğunluğunun evde, yolda, ve işyerinde geçtiğini düşünürsek, bu üç alandaki davranışlarımızı ayrı ayrı incelememiz gerektiğini görebiliriz. İlk olarak evlerimizde alabileceğimiz tasarruf önlemlerini ele alalım. Evlerimizi ısıtmak ya da soğutmak için enerji kullanırız. Yapacağımız küçük değişikliklerle enerji tasarrufu yaparak hem faturalarımızı azaltmış oluruz hem de karbondioksit salınımını düşürerek küresel ısınmayı yavaşlatabiliriz. Bu alanda ilk adım olarak evlerdeki ısı kaçaklarını önlemek için yalıtıma önem vermek gerekir. Çatı, iç ve dış duvar, kapı ve pencerelerin iyi bir şekilde yalıtımını sağlayarak yakı tasarrufu sağlayabiliriz. Çalışma ve yaşam alanları için ortalama sıcaklığın 20-25 derece olduğunu düşünerek, gereksiz ısıtma veya soğutmadan uzak durarak ve bütün ev yerine sadece bulunduğumuz odaları ısıtarak enerji sarfiyatını önleyebiliriz. Bunun yanında, bulunduğumuz ortamların havalandırmasını kısa ama etkili bir şekilde gerçekleştirmek için buna en uygun konumda olan pencereleri belirlemeli, klimalar çalışırken pencerelerimizi uzun süreler açık tutmamalıyız.

Evdeki elektronik aletlerin de enerji kullanımında büyük bir rol oynadığını unutmamalıyız. Bu alandaki harcamaları azaltmak için bilgisayar, müzik sistemi, ve televizyon gibi aletleri uyur konumda bırakmak yerine kullanılmadıkları zamanlarda tamamı ile kapandıklarına emin olmalıyız. On yıl önce üretilen buzdolapları bugünkü modellerden yüzde kırk (40%) daha fazla enerji tükettiği ve bu miktarın evimizin üç aylık aydınlanma tüketimine eşdeğer gelebildiği için, eski buzdolaplarını yenileri ile değiştirmek düşündüğünüzden çok daha akıllıca bir fikir olabilir. Her türlü elektrikli ısıtıcının yoğun enerji tükettiğini aklımızda tutarak, bu aletleri sadece gerektiğinde ve kısa süreli bir şekilde kullanmak, enerji tasarrufu bakımından büyük önem taşır. Isıtma sistemlerinin birkaç yılda bir genel bakımını ve temizliğini yaparak yüzde on (10%) civarında enerji tasarrufu sağlayabiliriz.

Günlük yaşamımızda kullandığımız ısı miktarını genel olarak azaltmanın kısa sürede büyük yararlarını göreceğimiz kesindir. Çamaşır ve bulaşıklarımızı kaynar yerine ılık suda yıkayarak ve bu makineleri sadece dolduklarında çalıştırarak aynı temizlikte yüzde elli (50%) daha az enerji kullanmış oluruz. Kısa süreli bile olsa kullanmadığımız ışıkları kapatmak ve kullandığımız tüm ampülleri normallerinden yüzde seksen (80%) daha az enerji harcayan, daha çok aydınlatan, ve daha uzun ömürlü olan tasarruf ampülleri ile değiştirmek büyük önem taşır.

Önümüzdeki hafta işyerlerimizde ve ulaşımda enerji tasarrufu sağlamak ve aynı zamanda karbondioksit emisyonlarımızı azaltmak için alabileceğimiz önlemlerden bahsedeceğim.

Çise Ünlüer (27 Eylül 2009)
ciseunluer@hotmail.com

20/09/2009

Küresel Isınma ve İnsanlık



Atmosferdeki sera gazı miktarlarının artmasının insan hayatı üzerindeki kaçınılmaz etkileri günümüzde bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçektir. Bu durumun getirdiği ve getirmeye devam edeceği çevresel değişiklikler arasında atmosferde sürekli artan su bulutları miktarı, buzulların erimesi, eriyen buzullardan dolayı deniz seviyesinin artması ve bununla birlikte gelen sel olayları, artan sıcaklık derecelerinden dolayı yer yüzündeki bazı bölgelerde yaşam koşullarının zorlaşması, kuraklığın daha da sert ve ektili biçimde yaşanması, belirli bitki ve hayvan türlerinin sonu gelmesi, ve bir çok sağlık problemleri gelmektedir.

Küresel ısınma nedeni ile bugüne kadar kuzey yarım küredeki birçok ülkede barajlar kurumuş, son 25 yılda havaya salınan metan gazının oranı yüzde otuz bir (31%), karbondioksit gazının oranı ise yüzde yüz kırk dokuz (149%) miktarında artmıştır. Son yüz yılda dünyanın sıcaklığı 0.6 derece artmış, birçok canlının hayat döngüsünde eskiden görülmeyen değişiklikler gözlenmiştir.

Peki bu durum bizim için ne anlama gelmektedir? Artan sıcaklıklarla bazı hayvan ve bitki soyları tükenmesi ile birlikte fare, sivrisinek gibi sıcak mevsimleri tercih eden böceklerin sayısı halkımızı rahatsız edici seviyelere yükselebilir. Sıtma ve kolera gibi sıcak havanın baş gösterdiği yerleşim yerlerinde bol görülen hastalıklar küresel ısınma ile yaygınlaşabilir. Gittikçe artan hava ve su kirliliği yiyecek kaynaklarına tehlike oluşturmakla kalmayıp birçok ekosistemin de çöküş nedenidir. Deniz suyu seviyeleri arttıkça, suyun yıllar boyunca kapladığı alan genişleyecek ve de bu bölgelerde yaşayan insanların çoğunun başka yerlere taşınması kaçınılmaz olacaktır. Denizdeki su sıcaklığı arttıkça havadaki nem miktarı da artacak. Bu durumun nefes zorluğu ve birçok kalp rahatsızlığı olmak üzere kıyı kenarlarında yaşayan insanların hayatını zorlaştıracağı kesindir. Arazi yaratmak için kesilen ağaç sayısı fotosentez yoluyla oksijen üretimini kısıtlarken, aynı zamanda yeşil bitkiler tarafından emilen karbondioksit miktarının da azalmasına neden olmaktadır.

Çağdaş medeniyetler, son birkaç yüzyılda, hayatlarını, önceden az çok tahmin edilebilen iklimler üzerine kurmuşlardır. Birçok kuşaklar boyu insanlar deniz seviyelerinin rahatsız edici seviyelere ulaşmayacağını düşünerek kıyı kenarlarına evler kurmuş, çiftçiler bölgelerindeki hava koşullarına göre belirli bitkiler yetiştirmiştir. Bütün bu işlemler boyunca insanlık, iklim değişikliklerinin sabit boyutlarda kalacağı varsayımı ile hayatlarını şekillendirmiştir. Ancak son birkaç yılda etkilerini daha fazla hissettiğimiz küresel ısınmanın, dengeyi bozduğu ve dolayısı ile günlük hayatımızda yeni hava koşullarına göre birçok değişiklik yapmamız gerektiği kesindir. Özetlemek gerekirse, insan kaynaklı iklim değişikliği gezegenimiz üzerinde büyük etkiler göstermeye başlamıştır. Bu durum gözardı edilecek bir seviyeyi geçmiş, kişisel seviyede bizi etkilemektedir ve etkilemeye devam edecektir. Günlük aktiviteler arasında ışık açmak; araba kullanmak; ve televizyon, buzluk ve çamaşır makinesi gibi herhangi bir elektronik alet çalıştırılması, sera gazları emisyonu ve dolayısı ile küresel ısınmaya birebir etki etmektedir.

Bu durumda neler yapmalıyız? Küresel ısınma ve etkileri size uzak bir olgu gibi geliyor olabilir ya da bu durumda kendi başınıza yapabileceginiz çok birşey olmadığını düşünüyor olabilirsiniz. Ancak emin olun ki, günlük hayatta alacağınız basit ama etkili önlemlerin tüm insanlık için büyük bir yararı olacaktır! Bunların en başında evlerimizde ve iş yerlerimizde kullandığımız ampülleri daha az enerji harcayan tasarruflu ampüllerle değiştirebiliriz. Yürüyüş, bisiklet, ve toplu taşımaya ağırlık vererek kullandığımız araba miktarını en aza indirebilir, karbondioksit emisyonlarımızı bu yolla azaltabiliriz. Geri dönüşüme katkıda bulunabilir, ambalajları fazla olan ürünlerden kaçınabiliriz. Bir de, ağaç dikmeyi unutmayın, çünkü bir ağaç ömrü boyunca bir ton karbondiksit emer!

Çise Ünlüer (20 Eylül 2009)
ciseunluer@hotmail.com

14/09/2009

Geri Dönüştürün!



Dünyadaki çöp miktarı arttıkça çöpümüzü koyacak yerimiz kalmamıştır! Senede insan başına yaklaşık 500 kilogram çöp düşmektedir. Çoğumuz çöpümüzü çöp bidonuna koyar koymaz gerisini düşünmüyoruz. Belediye çalışanları evlerimizden çöplerimizi topladıktan sonra o çöplerle neler yapıldığını aklımıza bile getirmek istemiyoruz. Dikmen çöplüğü gibi istemediğimiz herşeyi yığdığımız anlanların en büyük problemi bu yığınlar tarafından üretilen ve insan sağlığı açısından büyük tehklike taşıyan metan gazı ve zehirli atık maddelerdir. Sera gazlarının en kritiklerinden olan metan gazının küresel ısınma üzerindeki etkilerinden daha önceki yazılarımızda bahsetmiştik.

Ülkemizde bugüne kadar bu konuda geliştirilmiş esas “çözüm” çöplerin yakılması olsa da, bu durumun havaya saldığı birçok zararlı madde ve gazların iklim değişikliğine neden olduğu gerçeği son ana kadar göz ardı edilmiştir. Bunun yanında, yanma işleminin sonunda meydana gelen küller zamanla zehirli bir hale dönüşebilir ve toprağımıza karışabilir. Bu duruma çözüm olarak belirtilen birçok metod vardır. Bugün sizlere, bu yöntemlerden en önemlisi ve dünyanın çoğu yerinde kullanıma sokulmuş olan geri dönüşümden bahsetmek istiyorum.

Geri dönüşüm terim olarak, yeniden değerlendirilme imkanı olan atıkların çeşitli fiziksel ve/veya kimyasal işlemlerden geçirilerek ve ikincil hammaddeye dönüştürülerek tekrar üretim sürecine dahil edilmesine denir. Başka bir tanımlamayla, bu işlem, kullanım dışı kalan geri dönüştürülebilir atık malzemelerin, çeşitli geri dönüşüm yöntemleri ile hammadde olarak tekrar imalat sürecine kazandırılmasıdır.

Doğal kaynaklarımızın sonsuz olmadığı, dikkatli bir şekilde kullanılmadıkları takdirde bir gün bu doğal kaynakların tükeneceği gerçeğinden ortaya çıkmış olan geri dönüşümün birçok yararları bulunmaktadır. Öncelikle, tüketilen maddelerin yeniden geri dönüşüm halkası içine katılabilmesi ile hammadde ihtiyacı azalır. Geri dönüşümün yapılmadığı bir dünyada insan nüfusu arttıkça tüketim de sürekli bir şekilde artar ve zamanla çevreye verilen zararlar yüzünden doğal denge bozulur. Geri dönüşümün desteklendiği bir ortamda bu zarar azalmakla kalmaz çevre kirliliği de büyük ölçülerde engellenmiş olur. Bununla birlikte yeniden dönüştürülebilen maddelerin tekrar hammadde olarak kullanılması büyük miktarda enerji tasarrufunu mümkün kılar. Örnek olarak, yeniden kazanılabilir alüminyumun kullanılması alüminyumun sıfırdan imal edilmesine oranla yüzde otuzbeş (35%)'e varan enerji tasarrufu sağlamaktadır. Kullanılmış kağıdın tekrar kâğıt imalatında kullanılması hava kirliliğini yüzde yetmiş dört (74%) ve doksan dört (94%) arası, su kirliliğini yüzde otuz beş (35%), su kullanımını yüzde kırk beş (45%) azaltabilmektedir. Bir ton atık kağıdın kâğıt hamuruna katılmasıyla 8 ağacın kesilmesi önlenebilmektedir.

Geri dönüşüm doğal kaynaklarımızın korunmasını sağlamakla birlikte, enerji tasarrufunu mümkün kılar, atık miktarını azaltarak çöp işlemlerinde kolaylık sağlar, ve geleceğe ve ekonomiye yatırım yapmamıza yardımcı olur. Demir, çelik, bakır, alüminyum, kurşun, kağıt, plastik, beton, ve organik atıklar gibi birçok maddenin geri dönüşümü mümkündür ve dünyanın birçok yerinde gerçekleştirilmektedir. Geri dönüşüm sisteminin 4 ayrı basamağı vardır. Bunlar, kaynakta ayrı toplanması, sınıflama, değerlendirme, ve yeni ürünü ekonomiye kazandırma şeklinde sıralanabilir.

Geri dönüşüm işleminin ilk adımı olarak değerlendirilebilir nitelikli atıkların oluştukları kaynakta çöple karışmadan ve kirlenmesine izin verilmeden ayırarak toplanması gelir. Bu şekilde bu tür atıkların diğer çöplerle karışmadan ayrı toplanması geri dönüşüm basamaklarında zamandan tasarruf sağladığı gibi kirlenmesinin önlenmesi ile daha sonra ayrıca yıkanmasına gerek kalmaz. Bu çalışma bazı belediyelerimiz tarafından daha önce denenmiş olmasına rağmen, geri dönüşüm için uğraşlar burada durdurulmuş, daha ileriye yönelik hiçbir adım atılmamıştır.

İkinci adım sınıflandırmada, ayrı ayrı toplanan mazlemelerin cam, metal, plastik ve kağıt bazında sınıflara ayrılması sağlanır. Bu sınıflandırılma işleminde değerlendirilen çöpler kendi kategorilerinde geri dönüşüm tesislerine ulaştırılır. Kaynağında sınıflara ayrılması zaman, nakliye, ve işçilikten tasarruf yapılması sağladığı için tercih edilmektedir. Üçüncü adım olan değerlendirme, kullanılmış malzemlerin ekonomiye geri dönüşüm işlemidir. Bu adımda malzeme, kimyasal ve fiziksel olarak değişime uğrayarak yeni bir madde olarak ekonomiye geri döner. Son olarak, geri dönüştürülen ürün, tüketicilerin kullanımına sunulur.

Doğal kaynaklarımız, dünya nüfusunun ve dolayısı ile tüketimin artması sebebi ile her geçen gün azalmaktadır. Geri dönüşüm sayesinde doğal kaynaklarımızı korumakla kalmaz, bu işlem normal üretim işlemine göre daha az enerji harcadığı için aynı zamanda enerji tasarrufu sağlarız. Bir alüminyum kutunun geri dönüşümü ile yüzde doksan (90%), kağıdın geri dönüşümü ile yüzde altmış (60%) oranında enerji tasarrufu sağlandığı bilinmektedir. Geri dönüşüm sayesinde atık miktarı azalır, çöplüklere çok daha az atık gittiği için bu atıkların taşınması ve depolanması kolaylaşır. Son olarak, geri dönüşüm ekonomiye katkı sağlar, ülkedeki yaşam standartlarını artırır!


Çise Ünlüer (13 Eylül 2009)
ciseunluer@hotmail.com

06/09/2009

“Adil Ticaret” Nedir ve Nasıl Uygulanır?



Çay, kahve, kakao ve şeker gibi maddeler dünyanın bir çok yerinde İngilizcesi “Fair Trade” olan Adil Ticaret başlığı altında, üreten işçisinden tüketicisine kadar ilgili olan herkesin adil olarak yararlanacağı bir şekilde elde edilebilirler. Bu ürünler kurutulmuş oldukları için çok büyük bir ağırlığa sahip olmamakla birlikte, genellikle uzun raf ömrüne sahiptirler. Bu özellikleri göz önünde bulundurulursa, bu ürünlerin üretildikleri yerden ülkemize kadar taşımacılığının çevreye çok da zararlı olmamakla birlikte düşük bir ücrete gerçekleştirilebileceğini düşünmek mümkündür. Ancak bu durumun her zaman geçerli olmamasının yanında, sıcak içeceklerin kaynağı olan ürünlerin üretimiyle meşgul insanların adil bir şekilde ödenmedikleri ve haklarının yendiği herkes tarafından bilinen bir gerçektir!

Son yıllarda medya tarafından da gündeme getirilen, Afrika’daki kakao çiftlikleri ve küçük yaşta çocukların çalıştırılması arasındaki ilişki tüyler ürperten seviyelerdedir. Bu ülkelerdeki 12 ve 16 yaş arasındaki çocuklar kakao çiftliklerinde, çikolata elde etmek için kullanılan kahve çekirdeklerinin hasatlanması amacı ile köle gibi ağır şartlarda çalıştırılmaktadırlar. Bu çocuklar insanlık dışı koşullarda çok düşük ücretler için bu eziyeti çekerken, çoğumuz ne yazık ki bu gerçeğin farkında bile değiliz! Biz, kendi ülkemizde keyifle çikolata ve benzeri ürünleri tüketirken, bunun, bir çocuğun köleliğinin ürünü olabileceğini aklımıza getirmiyoruz.

Unutmamak gerekir ki bu problem sadece kakao çiftlikleri ile sınırlı kalmamakla birlikte, aynı şekilde çay, kahve, ve şeker gibi ürünlerin ekili ananlarını da etkilemektedir. Gelişmiş ülkelerin çoğunda bu sorun ele alınmakta ve tüketiciler tarafından da büyük bir hassasiyetle karşılanmaktadır. Uluslararası Adil Ticaret Tescil Kurumu, adil ticaret ilkelerine uyan marka ve ürünleri belgelendiren kurum olarak 1997 yılında Almanya’nın Bonn kentinde kuruldu. Kurum, adil ticaret hedefiyle 20 ayrı ülkede kurulan ulusal örgütlerin çatı organizasyonu niteliğini taşımaktadır. Bu ülkelerdeki tüketiciler, devlet tarafından üzerinde “Fair Trade” etiketi olan ürünleri satın almaya teşvik edilmektedirler. Bu şekilde, tüketiciler kullandıkları ürünün üretildiği yerdeki işçilere, hem finansal hem de sosyolojik açıdan, insan haklarına uyan adil bir şekilde davranıldığını bilmektedirler. Bu durum, iyi bir adım atmış olduğunu bilen tüketicinin iç huzurunu sağlamakla birlikte, satışı yapan firmalar için de iyi bir reklam kaynağı olmuştur.

Ülkemizde de yaşanan işçilik sorunu, ürünlere adil ticaret yaklaşımını getirerek büyük ölçüde çözümlenebilir. Bu başlık altında üretim yapan firmaların, çalışanları arasında ayrım gözetmeksizin, üretime katkı koyan herkese eşit davranarak, haklarının korunması ve savunulmasına destek olmalıdır. Firma yöneticileri, üretilmle ilgili alınan kararlar hakkında çalışanlarına söz hakkı tanımalı ve takım ruhu oluşturma üzerinde yoğunlaşmalıdırlar. Bu durumun getireceği birliktelik duygusu, tüm çalışanların şirkete ait oldukları hissini doğurur. İşçisinden yöneticisine kadar tüm çalışanların fikrinin önemli olduğu ve dinlendiği bir yerde, performansın artması kaçınılmazdır. Sonuç olarak bu sadece işçiyi memnun etmekle kalmaz, performansla dogru orantılı olarak artacak olan satışlarla şirket yöneticilerinin de yüzünü güldürür.

Çalışanlarının haklarını korumalarına ek olarak, şirketlerin sosyal sorumluluk projelerine önem göstermesi ve bu alanda halkın ihtiyaçlarına göre hareket etmesi gerekmektedir. “Fair Trade” sadece çalışan için değil tüketiciler için de adil bir ticareti temsil eder. Buna paralel olarak tüm firmalarımızın, ürettikleri mal veya sağladıkları servis karşılığında talep ettikleri ücretleri, tüketicilerin haklarını da göz önünde bulundurarak belirlemelidirler. Ülkemiz yatırımcılarının ilk hedefi, kısa dönemli kâr yerine bulundukları sektörde kalıcı olmak olmalıdır.

Bu yolda ilerlemek ve amaçlarına ulaşmak için şirketlerimiz belirli alanlarda bulundukları bölge ve sektöre göre sorumluluk üstlenmeli, çevre duyarlılığına önem veren dernek ve kuruluşlara maddi ve manevi destek vermelidirler. Buna örnek olarak, nesli tükenmekte olan hayvanları korumaya yönelik yapılan çalışmalara katkı sağlanılabilir, fabrikadan çıkan atık maddelerin yeniden değerlendirilmesi için çalışmalar teşvik edilebilir. Bunları gerçekleştirmek için üniversitelerimizle işbirliği sağlanılabilir, sektördeki insanların bilgi ve deneyimi akademik araştırma projelerini güçlendirmek için kullanılabilir.

Çise Ünlüer (6 Eylül 2009)
ciseunluer@hotmail.com